Yükleniyor...

Her hasta farklıdır, tedavi de kişiye özel olmalıdır

17 Ekim 2025

Tüm dahili hastalıkların takip ve tedavisinin yanında özellikle böbrek hastalıkları ve böbrek nakli takibi de yaptığını ifade eden İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Mehtap Akdoğan, ‘Sağlıklı yaş alma üzerine’ de çalışmaları olduğunu ifade etti. Her hastanın farklı olduğunu, dolayısıyla tedavilerin de kişiye özel olması gerektiğini belirten Prof. Dr. Akdoğan, “Kişiye özel tedaviyle kişinin sağlık ve iyilik halini iyileştirmeyi hedefliyoruz. Her hasta farklıdır, tedaviler de kişiye özel olmalıdır. Bu yaklaşım hızlı sonuç vermeyebilir ama kalıcı iyileşme sağlar” dedi.

Uzmanlık alanı ve sunduğu sağlık hizmetleri hakkında bilgi veren Prof. Dr. Mehtap Akdoğan, sağlığımızı korumamız için de önemli tavsiyelerde bulundu.

 

Sizi tanıyabilir miyiz?

1977 yılında Ankara'da doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi TED Ankara Koleji’nde 1994 yılında tamamladıktan sonra, 2001 yılında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. 2008 yılında Fatih Üniversitesi’nde iç hastalıkları uzmanlık eğitimimi tamamladım. Erzurum’un Oltu ilçesindeki mecburi hizmetimin ardından Ocak 2014'te Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’nde Nefroloji alanında uzmanlık eğitimimi tamamladım.  2014-2017 yılları arasında Ankara Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Yardımcı Doçentlik eğitiminin ardından Mart 2018'de Doçent unvanı aldım. 2018- 2020 yılları arasında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı’nda Öğretim Üyesi ve Organ Nakli Klinik Direktörü olarak görev yaptım. 2020-2023 yılları arasında SANKO Üniversitesi Hastanesinde İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Nefroloji Bölümü'nde Doçent ve 2023-2025 yıllar arasında Profesör olarak görev yaptım.

 

Klinik pratik meslek hayatım boyunca özellikle kronik dahili hastalıklar, hemodiyaliz, periton diyaliz, böbrek nakli, nefritler (Böbrek iltihabı), hipertansiyon, yoğun bakım diyaliz teknikleri ve böbrek hastalarında beslenme konularıyla yakından ilgilendim. Bu hastalarla ilgili akademik alanda çalışmalar ve hayvan deneyleri yaptım. Uluslararası dergilerde bu alanlarda çok sayıda makale yazdım ve yurt dışında yayımlanan çok sayıda dergide hakemlik yapmaktayım. Yurt içinde ve yurt dışında pek çok kongre ve konferansta sunumlar yaptım. Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Gaziantep Şubesi, Türk İç Hastalıkları Uzmanları Derneği, Türk Nefroloji Derneği, Avrupa Nefroloji Derneği ve Dünya Nefroloji Derneği mensubuyum.  

 

Meslek hayatımın son 10 yılında tamamlayıcı ve bütüncül tıp yaklaşımı ile ilgili klinik ve bilimsel çalışmalar yapmaktayım. Bireylerin hastalıklarını oluşmadan engellemek ve mevcut sağlıklarını yaşam şekli ve diyet düzenlemeleri; destek bitkisel ve medikal tedavilerle korumaları ve mevcut hastalıklarını iyileştirmede batı tıbbı ve bütüncül tamamlayıcı tedavileri beraber kullanarak hastalara en yüksek faydayı sağlamak adına çalışmalarda ve tedavilerde bulunmaktayım. Evli ve üç kız çocuğu annesiyim.

 

Uzmanlık alanınızdan ve sunduğunuz sağlık hizmetlerinden bahseder misiniz?

İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanıyım. Tüm dahili hastalıkların takip ve tedavisinin yanında özellikle böbrek hastalıkları ve böbrek nakli takibi yapmaktayım. Çalışma hayatım boyunca pek çok böbrek hastasını uzun yıllar takip ederek, böbrek nakil süreçlerini yöneterek onlara diyalizsiz bir hayat için aracı oldum.

 

Üzerinde yoğunlaştığım diğer bir takip grubu ise, sağlıklı yaş alma üzerine. Bireylerin herhangi bir hastalıkları olmadan veya ortaya çıkmadan, yıllar geçtikçe maruz kaldığımız stres, modern şehir hayatının toksik etkileri, sigara-alkol gibi maruziyetlerin vücudumuzda yaptığı olumsuz etkileri destek tedavileriyle azaltmak, minimuma indirmek mümkündür. Bu da sonuç olarak yılların verdiği yorgunluğu ve sağlığımıza yaptığı olumsuz etkileri azaltarak, ileri yaşlarımızı daha sağlıklı ve keyifli yaşamımızı mümkün kılıyor.

 

Diğer özellikli hasta takibim kronik hastalığı olan hastaların genel takibi, hastalıkların bastırılması ve organ sistemlerine zarar vermeden tedavi edilmesi üzerinedir. Bunu yaparken hem batı tıbbının bize sunduğu gelişmiş teknolojik imkanlar ve ilaçlardan faydalanıyor, hem de bütünleyici ve fonksiyonel tıp uygulamaları dahilinde hastalara geleneksel ve tamamlayıcı tedavi yöntemleri uyguluyoruz ve yaşam tarzı değişikliklerini hastamızla beraber düzenleyip, takip ediyoruz.

 

Bütüncül tıp, hastayı sadece bir organ veya hastalık değil, bir bütün olarak gören yaklaşımdır. Modern tıp ve geleneksel yöntemleri harmanlayarak kullanır. Yani sadece şikayetinize değil, yaşam tarzınıza, beslenmenize, stres düzeyinize, uyku kalitenize de bakıyoruz. Çünkü bunların hepsi sağlığınızı etkiliyor. Örnek verelim, mide ağrınız varsa sadece midenize değil; ne yediğinize, nasıl yediğinize, stres düzeyinize, uyku kalitenize de bakarız. Çünkü bunların hepsi birbirini etkiler.

 

Fonksiyonel tıp, hasta merkezli ve bilime dayalı bir yaklaşımdır. Hastalıkların kök nedenlerine, tetikleyici ve kolaylaştırıcı sebeplerine odaklanır. "Neden bu hastalık oluştu?" sorusuna odaklanarak, kronik hastalıkların kök nedenlerine inilerek verilen tedavi desteğidir. Örneğin; migren şikayetiniz var diyelim. Sadece ağrı kesici vermek yerine, beslenmenizde tetikleyici var mı, hormonal dengesizlik var mı, bağırsak sağlığınız nasıl - bunların hepsine bakıyoruz. Kişiye özel tedaviyle yani bireyselleştirilmiş tedavi planlarıyla kişinin sağlık ve iyilik halini iyileştirmeyi hedefliyoruz. Her hasta farklıdır, tedaviler de kişiye özel olmalıdır. Bu yaklaşım hızlı sonuç vermeyebilir ama kalıcı iyileşme sağlar. Sabır ve hastanın aktif katılımı şarttır. Hastaların mevcut şikayetlerinin düzelmesi ve iyilik hallerinin sağlanması için hızlı sonuç elde edebilmek adına takip sırasında araya destek tedaviler, hızlı cevap alıcı yöntemler ekliyoruz.

 

Bu tedaviler tamamlayıcıdır, alternatif değildir; yani bu tedaviler ilaçlarınızın yerine geçmez, kanıta dayalı uygulamalarla onları destekler. Bu tedavileri ilaçlarınızı kesmeden, mevcut aldığınız tedavilere destek olarak başlayabilecek bilgi birikiminde ve uzmanlıkta olan bir hekim tarafından verilebilir ve modern tıbbın bütüncül anlayışla çelişmez. Bütüncül tıp yaklaşımında amaç önce sağlığı korumaktır, hastalık oluşmadan önlem almak esastır. Bütüncül yaklaşım aslında iyi hekimliğin ta kendisidir.

 

Sağlığımız en değerli hazinemizdir. Hastayı dinlemek, yaşam öyküsünü anlamak ve kişiye özel tedavi planı oluşturmak modern tıbbın da gereğidir. Bu yaklaşımları doğru kullandığımızda hem hasta memnuniyeti artar hem de tedavi başarısı yükselir.

 

Nefroloji hangi hastalıkları kapsar?

Nefroloji, böbrek hastalıklarıyla ilgilenen iç hastalıkları (Dahiliye) yan dalıdır. Böbreklerin süzme, sıvı-elektrolit dengesi, tansiyon kontrolü ve metabolizma üzerindeki görevlerini bozan her türlü durum nefrolojinin alanına girer. Günümüzde toplumumuzda sıklıkla rastlanan diyabet (şeker hastalığı) ve hipertansiyon gibi sistemik hastalıkların böbrekler üzerine olan etkilerini ve bu hastalıkların tedavilerini kapsar.

 

Böbreklerimiz günlük hayatımızdaki pek çok etkenden; kullandığımız ilaçlardan, besinlerimizden, stresten, yaşam alışkanlıklarımızdan ve mevcut hastalıklarımızdan fazlaca etkilendiği için nefroloji tüm hayatımızla iç içedir aslında.

 

Böbrekler ile ilgili spesifik hastalıklarda başlıklarımız ise; Kronik böbrek hastalığı (Erken evreden diyalize kadar), akut böbrek hasarı (Ani böbrek fonksiyon kaybı), glomerül hastalıkları (Nefrit, nefrotik sendrom vb.), tübülointersitisyel hastalıklar, hipertansiyon, elektrolit ve asit-baz bozuklukları (Sodyum, potasyum, kalsiyum, asidoz vb.), polikistik böbrek hastalığı ve diğer kalıtsal böbrek hastalıkları, nefrolitiyazis (böbrek taşı) ve metabolik nedenleri, damar kaynaklı böbrek hastalıkları, diyaliz tedavileri (Ev diyalizi, hemodiyaliz, periton yani karın diyalizi), böbrek nakli (Transplantasyon) ve sonrası hasta takibidir.

 

Böbrek hastalıkları sinsi mi ilerler? Hangi belirti ve şikayetlerden şüphelenmeli, size başvurmalıyız?

Böbrek hastalıklarının önemli bir özelliği gerçekten sinsi ilerlemeleridir. Böbreklerin büyük bir rezerv kapasitesi vardır; yani işlevleri yüzde 70–80 bozulsa bile çoğu zaman belirgin bir şikâyet olmaz. Bu yüzden birçok hasta ancak ileri evrede hastalığın farkına varır.

 

Böbrek hastalıklarında; köpüklü idrar (Protein kaçağı belirtisi olabilir), kanlı idrar, gece idrara kalkma, idrar miktarında artma veya azalma, ödem (Özellikle göz kapaklarında, yüzde, ayak bileklerinde şişlik), yüksek tansiyon (İlaçlara rağmen kontrol edilemeyen), yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık, bulantı, kusma, ağızda kötü tat (İleri evrede üremi belirtileri), ciltte kaşıntı, konsantrasyon güçlüğü, uyku problemleri gibi belirtiler görülebilir.

 

Böbreklerimizin iyi çalışıp çalışmadığını nasıl anlamalıyız?

Böbreklerin iyi çalışıp çalışmadığını en doğru şekilde kan (Kreatinin, eGFR), idrar testleri ve gerekirse ultrason ile anlayabiliriz. Özellikle risk grubundaki (Diyabet, hipertansiyon, ailede böbrek hastalığı olan, idrar yollarında taş öyküsü olan) kişilerin düzenli test yaptırması çok önemli. Yaptığımız tetkiklerde anormal değerler saptadığımız hastalar için böbreğin süzme değerini ölçen daha ileri tetkikler ve görüntüleme yöntemleri yapmaktayız.

 

Nefroloji de belli aralıklarla, rutin test ve kontrollerin yapılması gereken bir alan mıdır?

Sağlıklı bireyler için (Risk faktörü yoksa) genel sağlık kontrolü kapsamında en az yılda bir kez kreatinin, eGFR ve idrar tahlili gereklidir. Hipertansiyon hastalarında, tansiyon böbrekleri fazlaca etkilediği için en az yılda 1-2 kez, böbrek bozukluğu başlamışsa daha sık kontrol önerilir. Diyabet hastaları için, Tip 1 diyabet hastalarında tanıdan 5 yıl sonra başlayarak yılda bir kez; Tip 2 diyabet hastalarında tanı anından itibaren yılda bir kez kreatinin, eGFR ve mikroalbüminüri (İdrarda gizli protein kaçağı) mutlaka kontrol edilmelidir. Ailede böbrek hastalığı olanlar (Ör. polikistik böbrek) doktorun önerisine göre genellikle yılda 1-2 kez ultrason + böbrek fonksiyon testleri yapılmalıdır. Böbrek taşı, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu veya başka böbrek hastalığı geçirmiş kişiler 6 ayda bir veya yılda bir kontrol edilmelidir. Kronik böbrek hastalığı tanısı almış kişiler ise evresine göre nefroloji uzmanı tarafından 3 ayda birden sık kontrollere kadar inebilir.

 

Erken dönemde yakalanan böbrek hastalıkları çoğu zaman tarafımızca kontrol altına alınabiliyor, ancak böbrek hastalıkları sıklıkla hastada herhangi bir belirti veya bulgu vermediği için çoğunlukla tanı ve dolayısıyla tedavi gecikmektedir.

 

Günlük yaşamda böbrek sağlığımızı korumak için ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Böbreklerimizi korumak için günde ortalama 1,5–2 litre su içmek böbreklerin toksinleri süzmesine yardımcı olur. Yeterli su içmeliyiz ancak kalp veya böbrek hastalığı varsa doktor önerisine göre su alımı ayarlanmalıdır.

 

Yüksek tansiyon böbrekleri sessizce yıpratır. Düzenli ölçüm yaptırıp, varsa ilaçları aksatmadan tansiyonu kontrol altında tutmalıyız.

 

Diyabet, böbrek yetmezliğinin en sık nedenlerinden biridir. Kan şekerinin düzenli ölçümü ve diyete dikkat ederek kan şekerini normal seviyede tutmak çok önemlidir.

 

Tuz tüketimini azaltmalıyız, fazla tuz hem böbreğe hem kalbe zarar verir. Hazır gıdalardan, turşu, salamura ve aşırı tuzlu yiyeceklerden kaçınmalıyız.

 

Gereksiz ilaç kullanımından kaçınmalıyız, özellikle ağrı kesicilerin (NSAİİ) uzun süre ve bilinçsiz kullanımı böbreklere ciddi zarar verebilir.

 

Sigara ve alkolden uzak durmalıyız, bu alışkanlıklar damar sağlığını bozarak böbrek fonksiyonlarını kötü etkiler.

 

Düzenli egzersiz yaparak, kilo kontrolünü sağlamalıyız. Düzenli sağlık kontrolü yaptırmak böbrek sağlığı açısından çok önemlidir.

 

Böbrek hastalığını tetikleyen diğer etkenler/hastalıklar nelerdir?

Böbrek hastalığını tetikleyen en önemli etkenler, daha önce de bahsettiğimiz gibi diyabet, hipertansiyon ve damar sertliği gibi kronik hastalıklardır. Özellikle dikkat edilmesi gereken diğer önemli etkenler maruz kalınan ilaçlar ve kimyasal bazı maddelerdir; uzun süreli ve bilinçsiz ağrı kesici (NSAİİ) kullanımı, bazı antibiyotikler, kanser ilaçları, görüntüleme yöntemlerinde kullanılan kontrast maddeler, ağır metaller vb. böbreklerimize zarar verebilir. Yaşam tarzı ve beslenme faktörleri de böbrek sağlığımız için oldukça önemlidir; aşırı tuz tüketimi, yetersiz sıvı alımı, fazla proteinli diyetler (Özellikle hazır protein tozları), hareketsizlik, sigara ve alkol kullanımı böbrek sağlığımızı olumsuz etkilemektedir.

 

Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları, böbrek taşları (Tekrarlayan veya büyük taşlar), idrar yollarında tıkanıklıklar (Prostat büyümesi, doğuştan anomaliler), bazı kalıtsal hastalıklar ve sistemik lupus eritematozus, vaskülitler gibi romatizmal hastalıklar böbrek sağlığı için risk oluşturur.

 

Bunun dışında çevresel ve sosyal faktörler nedeniyle maruz kaldığımız uzun süreli susuz kalmak (Ör. ağır işte çalışanlar), aşırı sıcak ortamda çalışmak (Sıvı kaybı), düşük sosyoekonomik koşullar (Düzensiz beslenme, sağlık hizmetine ulaşamama) gibi nedenler de genel sağlığımızı olduğu gibi böbrek sağlığımızı da tehlikeye atabilir.

 

Gereksiz ilaç kullanımı/ aşırı tuz tüketimi/ az su tüketimi gibi etkenlerin böbrek sağlığı üzerindeki etkilerinden bahseder misiniz? Bu konuda toplumumuz yeteri kadar bilinçli mi?

Ağrı kesiciler uzun süre kullanıldığında böbreğin kanlanmasını bozarak akut böbrek hasarı yapabilir. Bazı antibiyotikler (Özellikle aminoglikozidler) böbrek hücrelerine doğrudan toksik etki yapabilir.

 

Bitkisel ürünler gibi destek tedaviler masum gibi görünseler de, bilinçsiz ve doktor kontrolü olmadan kullanıldığında böbrek hasarına yol açabilir. Gereksiz ilaç ve kimyasal kullanımı böbreğin süzme kapasitesini düşürür, uzun vadede geri dönüşsüz hasara neden olabilir.

 

Aşırı tuz tüketimi vücutta su tutulumu yapar, bu da tansiyonu yükseltir. Yüksek tansiyon da böbreklerdeki kılcal damarları yıpratır, uzun vadede kronik böbrek hastalığına yol açar. Tuz yükü böbreğin süzme yükünü artırır, zamanla filtre (Glomerül) yapısını bozar ve taş oluşumu riskini artırabilir. Dünya Sağlık Örgütü günlük 5 gram (1 tatlı kaşığı) tuzdan fazlasını önermiyor, ancak ülkemizde ortalama tüketim maalesef bunun yaklaşık 2–3 katı.

 

Böbrek sağlığı beslenme ile doğrudan ilişkili midir?

Böbrek sağlığı ile beslenme doğrudan ilişkilidir. Çünkü yediğimiz–içtiğimiz her şeyin atık ürünlerini böbrekler süzer ve vücuttan uzaklaştırır. Beslenme tarzı hem böbrek hastalıklarının ortaya çıkmasını hem de mevcut hastalığın ilerlemesini doğrudan etkiler.

 

Fazla tuz, aşırı protein (Özellikle hazır protein tozları, kırmızı et fazlalığı), şeker ve rafine karbonhidratların fazla tüketimi, potasyum, fosfor ve kalsiyum denge bozuklukları, fazla doymuş yağ, işlenmiş gıdalar ve fast-food tüketimi böbreğin süzme işini artırır, zamanla yıpratır.

 

Uzmanlık alanlarınızdan biri de çok kapsamlı bir alan olan dahiliye, yani iç hastalıkları. Dahiliye hangi hastalıkların tedavisiyle ilgilenir, bahseder misiniz?

Dahiliye yani iç hastalıkları bölümü, iç organlarımızla ve hormon sistemlerimizle ilgili tüm hastalıkların tanı ve tedavisini içerir. Bunlar;

  • Metabolizma ve endokrin hastalıkları: Diyabet (Şeker hastalığı), Tiroid hastalıkları (Hipotiroidi, hipertiroidi, guatr), metabolik sendrom, obezite, kolesterol ve lipid yüksekliği gibi.
  • Kardiyovasküler hastalıklar: Hipertansiyon (Yüksek tansiyon), kalp damar hastalıklarının ön tanısı.
  • Böbrek ve idrar yolu hastalıkları: Akut ve kronik böbrek hastalıkları, böbrek taşı, idrar yolu enfeksiyonları, elektrolit dengesizlikleri.
  • Karaciğer ve safra yolu hastalıkları: Hepatitler. Karaciğer yağlanması, safra kesesi ve safra yolları sorunları.
  • Gastrointestinal (Mide-bağırsak) hastalıklar: Gastrit, reflü, ülser, irritabl bağırsak sendromu, kabızlık, ishal, bağırsak enfeksiyonları, karın ağrılarının değerlendirilmesi.
  • Romatolojik ve bağ dokusu hastalıkları: Romatoid artrit, gut, lupus gibi hastalıkların ilk değerlendirmesi.
  • Enfeksiyon hastalıkları: Akut solunum yolu enfeksiyonları (Grip, bronşit, zatürre vb.), idrar yolu enfeksiyonları, bazı ateşli hastalıkların ayırıcı tanısı.
  • Kan hastalıkları (Hematolojiye yönlendirilmeden önce): Kansızlık (Anemi), vitamin eksiklikleri (B12, D vitamini vb.)

 

Hastaların en çok ihmal ettiği ya da fark etmediği belirtiler nelerdir?

En çok ihmal edilen ya da fark edilmeyen belirtiler;

  • Yorgunluk, halsizlik, uyku hali (Çoğu zaman strese, yoğunluğa bağlanır. Oysa kansızlık, tiroid bozukluğu, böbrek veya karaciğer hastalığı belirtisi olabilir.)
  • Sık idrara çıkma veya gece idrara kalkma (Diyabet, prostat, böbrek hastalığı veya kalp yetmezliğinin işareti olabilir.)
  • Çarpıntı ve nefes darlığı (Yorgunluk, kahve, stres gibi nedenlere bağlanır. Oysa kalp ritim bozukluğu, kansızlık veya tiroid sorununa işaret edebilir.)
  • Kilo değişiklikleri (Sebepsiz kilo kaybı; Gizli kanser, tiroid, diyabet belirtisi olabilir. Hızlı kilo alımı ve ödem ise kalp, böbrek veya tiroid sorununa işaret edebilir.)
  • Şişlik (Ödem). Özellikle göz kapakları ve ayak bileklerindeki şişlik böbrek, kalp veya karaciğer hastalıklarının erken belirtisi olabilir.
  • Baş ağrısı (Sıklıkla migren veya stres sanılır. Oysa yüksek tansiyonun habercisi olabilir.)
  • İştah kaybı, bulantı, ağızda metalik tat (“Mide bozuldu” denip geçilir oysa bu belirtiler böbrek yetmezliği veya karaciğer hastalığına işaret edebilir.)
  • Dışkıda gizli kan / siyah dışkı (Yenilen yiyecekten olduğu düşünülebilir oysa mide-bağırsak kanaması veya kolon kanserinin erken işareti olabilir.)
  • Unutkanlık, dikkat dağınıklığı, konsantrasyon güçlüğü (Yorgunluk veya yaşlılığa bağlanır. Oysa B12 eksikliği, tiroid sorunları veya depresyon belirtisi olabilir.)

 

Kronik hastalıklarda neden bu kadar hızla bir artış var?

Kronik hastalıkları tüm dünyada artış göstermektedir. Bunun çeşitli nedenleri var; öncelikle tüm dünya nüfusu giderek yaşlanıyor ve buna bağlı olarak kişilerin yaşlılık, kalp-damar hastalıkları, diyabet, böbrek hastalıkları, osteoporoz gibi kronik hastalıklara yatkınlığı artırıyor. Ayrıca çağımızda sıklıkla mevcut olan hareketsiz yaşam tarzı ve kötü beslenme alışkanlıkları (Fast-food, fazla tuz, şeker, doymuş yağ ve işlenmiş gıda tüketimi vb.) da obezite, diyabet ve hipertansiyon riskini artırıyor. Kronik stres, sigara ve alkol kullanımı yine çağımızın en büyük problemlerinden bazıları ve uzun vadede akciğer, karaciğer, kalp ve damar hastalıkları riskini artırıyor.

 

Maruz kalınan çevresel faktörler (Örneğin hava kirliliği, toksik maddeler ve ağır metaller gibi) de astım, KOAH ve kalp-damar hastalıklarını artırabilir ve böbrek ve karaciğer hastalıklarını tetikleyebilir. Yine genetik yatkınlık ve aile öyküsü diyabet, hipertansiyon, kalp-damar ve bazı böbrek hastalıklarına yakalanma riskini artırır. Bu kronik hastalıklar da birbirini tetikleyerek (Diyabetg böbrek hastalığı, kalp-damar hastalıkları, hipertansiyongkalp ve böbrek yetmezliği, obezite gdiyabet ve hipertansiyon) bir zincirleme etki oluşturur ve kronik hastalık prevalansı hızla artar.

 

Hiçbir şikayeti olmayan biri hangi aralıklarla dahiliye uzmanına görünmeli?

Sağlıklı bireyler için önerilen genel dahili kontrol aralıkları, risk faktörü olmayan 18–40 yaş arası bireyler için yılda bir kez (check-up) yeterlidir. Bu kontrolde tansiyon ölçümü, kilo ve boy, kan şekeri, kolesterol, kreatinin, idrar tahlili gibi temel testler yapılabilir.

 

Orta yaş ve üstü (40 yaş üstü) bireylerde yılda bir kez dahiliye kontrolünde özellikle kalp, böbrek, karaciğer, tiroid ve metabolik riskler açısından kapsamlı testler yapılabilir.

 

Risk grubunda olan kişilerde (Diyabet, hipertansiyon, obezite, ailede kalp-damar veya böbrek hastalığı öyküsü olanlar) 6 ay – 1 yıl arası kontrol önerilebilir. Hareketsiz yaşam, sigara veya aşırı alkol tüketimi olan kişilerde yılda en az bir kez genel kontrol yapılmalıdır.

 

Kontrollerde amaç sinsi ilerleyen hastalıkları erken dönemde tespit etmek, risk faktörlerini belirleyip yaşam tarzı değişikliği veya gerekli tedbirleri başlatmak ve hastalık oluşmadan önlem almaktır.

 

Alanında akademik kariyer de yapmış bir uzman olarak sağlıklı kalmak isteyen/bağışıklığını güçlendirmek isteyen bireylere öncelikli olarak neler önerirsiniz?

25 yıllık mesleki deneyimimle söyleyebilirim ki, gerçekten kişinin kendi sağlığının ve vücudundan gelen sinyallerin farkında olması çok önemli. Bu nedenle hastalıklar ortaya çıkmadan, mevcut sağlığımızı korumak için gerekli yaşam tarzı faktörlerini düzenlemek ve profesyonel bir ekipten destek almak sağlıklı yaşamak ve sağlıklı yaş almak için çok önemli.

 

Sağlıklı kalmak için dengeli ve doğal beslenmek çok önemli. Bol sebze, meyve, tam tahıllar, sağlıklı yağlar (Zeytinyağı, fındık, avokado) tüketmeliyiz. Günlük en az 2 litre su (Kronik hastalık veya kalp yetmezliği yoksa) içmeliyiz.

 

Düzenli fiziksel aktivite yani haftada en az 150 dakika orta yoğunlukta egzersiz (Yürüyüş, bisiklet, yüzme), kas ve kemik sağlığı için haftada 2 gün kuvvet egzersizi yapmak oldukça faydalı. Tansiyon, kan şekeri ve kilomuzu düzenli ölçüm ve takip altında tutmalıyız. Sigara ve alkolü sınırlamak, mümkünse bırakmak, günde 7–8 saat kaliteli uyku, meditasyon, yürüyüş, hobiler veya nefes egzersizleri ile stresi azaltmak sağlığımız için çok önemli.

 

Bağışıklık için aşıları güncel tutmak, mevsimsel grip veya tetanos gibi rutin aşıları yaptırmak bizi olası enfeksiyonlardan korur. Zihinsel ve sosyal sağlığımız da özellikle ileri yaşlarda çok kıymetlidir. Sosyal ilişkileri sürdürmek, hobiler ve yeni şeyler öğrenmeye devam etmek, zihinsel uyarım (Kitap, bulmaca, dil öğrenmek vb.) beyin sağlığını korur.

Sosyal Medyada Paylaş
GÜLŞAH SERT