- Şehitkamil / Gaziantep
- +90 (342) 232 80 81
- info@cemiyet.com.tr

Kaygı
12 Haziran 2025Uzman Klinik Psikolog Serra Yalkın Yıldırım, hemen hemen herkesin zaman zaman yaşadığı ‘Kaygı’ hakkında bilgi verdi. Kaygımızı kontrol etmenin değil, onunla ilişki kurmanın önemli olduğuna dikkat çeken Yıldırım, kaygıyı yönetmenin mümkün olduğunu söyledi.
Uzman Klinik Psikolog Serra Yalkın Yıldırım, “Hepimizin zaman zaman yaşadığı ama adını koymakta zorlandığı bir his vardır. Kimi zaman göğsümüzde bir baskı, zihnimizde sürekli dönüp dolaşan düşünceler, geleceğe yönelik içten içe hissedilen bir huzursuzluk. İşte bu durum çoğumuzun farkında olmadan ya da adlandıramadan yaşadığı kaygıdır. Günümüzde neredeyse her insan hayatının bir döneminde bu durumu deneyimler. Bazılarımız için ise kalıcı bir yoldaşa dönüşen kaygı, aslında insan olmanın doğal bir parçasıdır” dedi.
Kaygı nedir?
“Kaygı, gelecekte gerçekleşme ihtimali olan tehdit ya da belirsizliklere karşı verilen duygusal ve fizyolojik bir tepkidir” diyen Yıldırım, şunları söyledi:
“Sürekli kaygı hali bağışıklık sistemini zayıflatabilir ve depresyon gibi ruhsal bozukluklara zemin hazırlayabilir. Bu nedenle kaygıyı fark etmemiz ve yönetiyor olmamız önemli. Bir tehlike karşısında bedenimiz, ‘savaş ya da kaç’ sistemini devreye sokar. Bazen gerçek bir tehlike olmasa bile bu sistem tetiklenebilir. Bu durumda kaygı, dışsal bir tehdit olmaktan çok, içsel düşünce ve beklentilerle ilgili hale gelir. Kaygı ve korkuyu sıkça karıştırabiliriz. Korku, belirli ve somut bir tehdide karşı duyulan tepkidir. Örneğin yolda yürürken karşımıza bir köpek çıkarsa korkmamız gibi. Kaygı ise henüz olmamış ya da olma ihtimaline karşı daha soyut bir duygudur. Ya başarısız olursam? Ya sevdiğim insan hastalanırsa? Ya yalnız kalırsam? gibi düşüncelerle beslenir. Kaygının ortaya çıkmasında biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörler rol oynar. Beynimizde amigdala ve prefrontal korteks gibi bölgeler, tehlike algısını işleyerek kaygının seviyesini belirler. Çocukluk dönemimizde yaşadığımız travmalar, stresli yaşam olayları veya genetik yatkınlık da kaygının şiddetini arttırabilir.”
Kaygı, bizi tehlikelere karşı uyarır
Kaygının kimi zaman kötü bir duygu olarak tanımlandığını ancak kaygının kötü bir duygu olmadığını ifade eden Yıldırım, “Kaygı, bizi tehlikelere karşı uyarır, sınavlara hazırlanmamıza, sorumluluklarımızı yerine getirmemize yardımcı olur. Ancak kaygıyı yoğun bir şekilde hissetmeye başladığımızda, hayatımızın büyük bir kısmını kapladığında, işlevselliğimizi engelleyebilir. Sürekli tetikte olma halinin bedenimize karşı olumsuz bir yansıması olabilir. Bir danışanım kaygıyı; ‘Nedenini bilmiyorum ama içimde tuhaf bir his var, bir şey yaşamasam bile bu tuhaf his geçmiyor. Sabah uyanıyorum güne başlarken bile kaygılı hissediyorum. Zihnimde bir alarm sistemi var, bir tehlike olmasa bile bu alarm hep devrede hep çalıyor. Tehlike olmamasına rağmen bunu yapıyor olmak kaçmama ve en sonunda yorulmama sebep oluyor” diye tarif etmişti. Kaygının yaşam kalitemizi olumsuz etkilediği nokta burasıdır; tehlike yokken bile savaşmak, kaçmak ya da donakalmak” açıklamasında bulundu.
Kaygıyı fark etmeliyiz
“Kaygımızı kontrol etmek değil, onunla ilişki kurmamız önemlidir” ifadelerini kullanan Yıldırım, şunları söyledi:
“Birçok kişi kaygıyı kötü misafir olarak tanımlayıp o gelmesin diye çaba sarf eder ya da kovmaya çalışır. Oysa kaygı, bize bir şey anlatmaya çalışan içsel bir sinyaldir. Bastırmaya çalıştığımızda etkisi güçlenir, dinlediğimizde ve ne mesaj vermeye çalıştığına odaklandığımızda etkisi yumuşar.
İlk adım, kaygıyı fark etmek ve ona karşı nazik bir tutum geliştirmek. “Şu an da kendimi kaygılı hissediyorum, gelecekle ilgili belirsizliklerim var” diyebilmek, yaşadığımız duyguyu kabullendiğimizi gösterir. Kendimize şu soruları yöneltebiliriz: Bu kaygı bana ne anlatmaya çalışıyor? Bu düşüncenin gerçeklik payı nedir? Bu anda elimden gelen nedir, ne yapabilirim?”
Kaygıyı sağlıklı bir şekilde yönetebiliriz
Kaygıyı tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını çünkü kaygının da diğer duygular gibi yaşanması gereken bir duygu olduğunu belirten Yıldırım, “Kaygıyı da sağlıklı bir şekilde yönetmemiz mümkündür. Kaygı ile baş etmek için nefes egzersizleri, meditasyon yapıyor olmak bize destek sağlayabilir. Zihnimiz bize neler söylüyor? Buna odaklanmak, her düşünceyi doğru kabul etmek zorunda değiliz. Bu düşünce ne oluyor da oluşuyor sorusuna odaklanmak, kaygı yaşadığımız anlarda bir kaygı günlüğü tutmak, yaşadığımız duygu ve düşünceleri aktarmamız onları dışsallaştırmamızı sağlar ve böylelikle sorunu daha gerçekçi bir şekilde değerlendirebiliriz. Günlük hareket ediyor olmamız, egzersiz yapmamız bize yardımcı olabilir. Kaygının şiddetinin arttığını hissediyorsak ve başa çıkamıyorsak o zaman bir uzmandan destek alabiliriz. Kaygı yok edilecek bir düşman değil, ilişki kurulacak bir duygudur. Onu susturmaya çalışmak yerine, ‘ne anlatmak istiyorsun‘ diye sormak kaygıyı anlamamız ve sorunu çözmemiz için daha destekleyici olacaktır” diye konuştu.