- Şehitkamil / Gaziantep
- +90 (342) 232 80 81
- info@cemiyet.com.tr
Tabiî afetlerin en yıkıcısı olan depremler, tarih boyunca insanoğlunun karşılaştığı en büyük felaketleri meydana getirmiştir. Tarihi kaynaklara baktığımızda, muhtelif zamanlarda meydana gelen depremlerin yıkımlarının birbirine çok benzediği ve insanoğlunun bu yıkıcı depremler karşısında çaresizliğini açıkça göstermektedir.
Ülkemizde Kuzey Anadolu ve Ege Bölgesi fay hatlarıyla birlikte üç ana fay hattından biri olan Doğu Anadolu fay hattı; Hatay’dan başlayıp, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya ve Elâzığ’dan geçerek Bingöl’e kadar devam eden ve Bingöl’ün Karlıova ilçesinde Kuzey Anadolu Fay Hattı ile birleşip, batı ucuyla da Batı Akdeniz’deki Ölü Deniz Çatlağına kadar uzanan yaklaşık 550 kilometre uzunluğunda bir fay hattıdır. Bu fay hattı üzerinde 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen 7.7 ve 7.6 depremlerde, Gaziantep’in de içerisinde bulunduğu 11 il etkilenmiştir. Resmî kaynaklara göre, 47.975 (11.03.2023 tarihli rakamdır.) insanımızın hayatını kaybettiği bu büyük felakette ülkemiz, hem insani hem de beşerî büyük kayıplar vermiştir.
Depremlerle ilgili tarihi kaynaklara bakıldığında, tarih boyunca Doğu Anadolu fay hattı üzerinde yüzyıllardır yıkıcı etkilere sahip depremlerin meydana geldiği söylenebilir. Bu depremlerin merkez üsleri farklı olsa bile Gaziantep’in de bu yıkıcı depremlerden etkilendiği açıkça görülmektedir. Türkiye’nin tarihsel deprem kataloğuna baktığımızda, bölgemizi ve şehrimizi etkileyen depremlerin ilk kayıtlarının milattan önceye dayandığı görülmektedir.
M.Ö 131 yılında İslâhiye’de meydana gelen şiddetli depremin, bölgeyi hatta Filistin’e kadar uzanan sahayı etkilediği görülmektedir. M.S 128 yılına kadar muhtelif tarihlerde Antakya merkezli 8,0 şiddetli ve üzeri meydana gelen yıkıcı depremler yine bölgeyi etkilemiş, bu depremlerde birçok insan da hayatını kaybetmiştir. M.S 128 tarihinde ise İslâhiye-Maraş hattında büyük bir deprem meydana gelmiştir. Bununla birlikte merkez üssü Antakya ve Maraş olan yıkıcı depremler, Türkiye’deki depremlerin tarihsel kataloğunda yer alırken, deprem ile ilgili detaylara da kısıtlı olmakla birlikte anı tarzında yazılan günlüklerden, batılı misyon temsilcilerinden ve Osmanlı arşivlerinden ulaşılabilmekteyiz.
Gaziantep ve bölgesini etkileyen depremlerle ilgili ilk detaylara ise Tarihçi Urfalı Mateos’un VekayiNâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162)’nden ulaşabilmekteyiz. Urfalı Mateos, 1114 yılında; Maraş, Antalya, Antep, Urfa, Adana, Adıyaman, Raban ve bölgeyi etkileyen yıkıcı etkiye sahip şiddetli deprem ile ilgili detayları şöyle anlatmaktadır; “Vaka şu suretle cereyan etti: Mareri ayının 12’sine tesadüf eden pazar günü Haç yortusunda korkunç bir nişane belirdi. Bunun gibi İlâhî gazap ne geçmişte ne de bizim zamanımızda görülmüş ve işitilmiş ve ne de kitaplarda okunmuştu. Derin bir uykuya dalmış bulunduğumuz bir sırada aniden müthiş bir gürültü koptu ve bütün dünya sarsıldı. Yeryüzü şiddetle titredi, kayalar yarıldı ve tepeler çatladı. Dağlarla tepeler şiddetle çınladı. Onlar canlı hayvanlar gibi ses çıkardılar. Dağların sesi, kulaklarda bir ordunun çıkardığı gürültüyü andırıyordu. Mahlûklar, Allah’ın gazabı altında şaşkın bir vaziyet içine düşmüş olup dalgalı bir deniz gibi titriyorlar ve çalkalanıyorlardı. Çünkü bütün ova ve dağlar sanki bakırdan imiş gibi çınladılar ve ağaçlar gibi sallandılar, insanlar ağır hastalar gibi inliyorlardı. Yeryüzünden, dehşete kapılmış ümitsiz bir firari gibi figan ve haykırış sesleri yükseliyordu. Bu sesler, zelzeleden sonra da geceleyin bir saat kadar işitiliyordu. Bu felâket esnasında herkes kendi hayatından ümidini kesti ve kıyamet gününün geldiğini zannetti. Çünkü tam bir kıyamet gününü andıran bir hal vardı. Gün pazar, makam “var” ve kamer de eksilmekte olduğundan, her şey kıyamet gününü andırıyordu. Bundan dolayı, herkes yeis içine düşmüş ve ölü haline gelmişti. O gece birçok şehir ve bölgeler harap oldu. Harap olan yerler kâmilen Franklara aitti. Diğer bölgelerde ve Müslümanlara ait bulunan yerlerde hiçbir zarar vukua gelmedi. O gece, Samusat, Hısmmansur, Keysun, Raban ve Maraş şehirleri harap oldu. Maraş’ın akıbeti o kadar feci olmuştur ki takriben 40,000 insan telef oldu. Bu, çok nüfuslu bir şehirdi ve bu felâketten hiç kimse kurtulamamıştı. Sis şehrinde de aynı şey vuku buldu ve sayısız insan öldü. Birçok manastır ve köy harap oldu ve on binlerce erkek ve kadın telef oldu.” Urfalı Mateos, bu anlatısının yanı sıra, 1053, 1056, 1090 ve 1156 tarihlerinde bölgede meydana gelen ve şehirleri etkileyen depremlerden de bahsetmektedir.
"KONUYLA ILGILI BIR BAŞKA BELGEDE ISE DEPREMIN ZILKADE AYININ 27’NCI GECESI SAAT IKI BUÇUKTA GERÇEKLEŞTIĞI YAZMAKTADIR. FAKAT BU DURUM GÜNÜMÜZDEKI SAAT ANLAYIŞINA GÖRE GECE YARISI 02.30 DEĞILDIR. ALATURKA SAAT OLARAK DA BILINEN GELENEKSEL SAATLERDE (EZANÎ SAAT, GURUBÎ SAAT) GÜN, GÜNEŞIN BATIŞIYLA BAŞLAR VE BIR SONRAKI GÜNEŞ BATIŞINA DEĞIN SÜRER."
Osmanlı Döneminde ise bölgeyi derinden etkileyen depremler devam etmiştir. 22 Eylül 1666 yılında Halep’te meydana gelen şiddetli deprem bölgeyi yine etkilemiştir. Bununla birlikte Osmanlı arşivlerine baktığımızda, bölgede meydana gelen depremlerin Gaziantep üzerinde yarattığı tahribatı, idarecilerin ve halkın bu depremler karşısında sergilediği eylemleri gözlemlemek mümkündür.
12 Ocak 1812 (H. 29-12-1226) tarihli bir belgede, 13 Aralık 1811 (H. 27 Zilkade 1226) tarihinde Halep merkezli bir depremin Gaziantep’i de etkilediğinden bahsedilmektedir. Bu belgede, deprem ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır: “Geçen mâh-ı Zi’l-ka’deti’ş-şerîfenin yirmi yedinci gecesi bi-hikmetillahi Te’âla (Yüce Allah’ın hikmetiyle) Ayntab’da dahi zelzele-i ‘azîme vâki’ (felkalede büyüklükte deprem) olarak vâfir-i cevâmi’ ve büyût (cami, mescid ve evlerin çoğu) ve sâ’ire münhedim (yıkılmış) ve harâb ve ahâliden dahi hayli nüfus telef ve helâk olduğu…” bununla birlikte, depremde ölenlerin mallarının tespiti için Kastamonu mütesellimi sâbık Mustafa Reşit Efendi’nin adamlarının Halep tarafında işlerini bitirdikten sonra Antep’e gelerek vefat edenlerin terekelerini, yani geride bıraktıkları malların tespitlerini yapmaları istenmiştir. Belgede yer alan bu bilgilerin yanı sıra, meydana gelen bu yıkıcı depremin tarihi ile ilgili belgede bir yanlışlık olduğu anlaşılmaktadır. Zira Türkiye’nin tarihsel deprem kataloğuna baktığımızda, 1811 tarihinde bölgede herhangi bir deprem kaydına rastlanmazken, belgede bahsi geçen Zilkade ayının 27’si ifadesi, az sonra bahsedeceğimiz 1822 depremindeki hadiselerle birebir aynıdır. Bu yüzden bu belgede, tarih ile ilgili maddi bir hata yapıldığı anlaşılmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivlerinde bulunan bir başka belgeye göre de yukarıda bahsi geçen yıkıcı depremin 15 Ağustos 1822 tarihinde olabileceği muhtemeldir. Zira belgelerin içeriği ve olay döngüsü birbiri ile örtüşmektedir. 20.000 insanın vefat ettiği Halep merkezli bu deprem, Antakya, Antep, Kilis, İskenderun, Maraş, Lazkiye, Halep, Magosa ve Lübnan’ı derinden etkilemiş, hatta deprem ile birlikte bölgede tsunami meydana gelmiş ve şehirlerde ağır yıkımlara neden olmuştur.
Deprem ile ilgili belgelere göre, depremin gerçekleştiği tarih 15 Ağustos 1822 (27 Zilkade 1237) gecesi verilirken, batılı kaynaklarda bu deprem, 13 Ağustos 1822 olarak kaydedilmiştir. Osmanlı arşivlerindeki belgelere bakıldığında, bu depremin Gaziantep özeline etkileri açıkça görülmektedir. Antep Kalesi dizdarı Seyyid Mehmed Emin’in ve kale görevlilerinin imzalarını taşıyan belgeye göre Antep kalesi, burçları ve duvarlarıyla birlikte yıkılmış, halktan da bir hayli kayıp verilmiştir. Belgede deprem ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır: “…Zi’l-ka’deti’ş-şerîfesinin yirmi yedinci gecesi belde-i mezbûre (adı geçen belde, Antep’ten bahsediyor.) de vukû’a gelen zelzele-i ‘azîmeden (felkalede büyüklükte deprem) kal’a-i mezkûre de dahi ziyâdesiyle vukû’a gelüb derûnunda (iç kısmında) olan büyüt (evler) külliyen münhezim (yıkılmış) ve altında kalan ahâlisinden nice ricâl (erkek) ve nisâ (kadın) ve sıbyân (çocuklar) helâk ve mecruh (yaralı) ve nefs-i kal’anın (kalenin kendisi) burç ve bârûları (kale hisarları, duvarları) dahi münhezim (yıkılmış) ve harâbe olmakla…”
Konuyla ilgili bir başka belgede ise depremin Zilkade ayının 27’nci gecesi saat iki buçukta gerçekleştiği yazmaktadır. Fakat bu durum günümüzdeki saat anlayışına göre gece yarısı 02.30 değildir. Alaturka saat olarak da bilinen geleneksel saatlerde (ezanî saat, gurubî saat) gün, güneşin batışıyla başlar ve bir sonraki güneş batışına değin sürer. Bir günü oluşturan iki güneş batışı arasındaki zaman dilimi iki adet 12 saate ayrılır. Güneşin batışı yıl içinde sürekli değiştiğinden saatlerin günbegün ayarlanması gerekir. Basit bir örnekle; 15 Ağustos 1822 tarihinde güneşin batışını yaklaşık saat 20.00 olarak kabul edersek üzerine ekleyeceğimiz iki buçuk saat ile depremin tahmini saatinin akşam 22.30 civarı olduğunu hesaplayabiliriz.
Bununla birlikte belgede, kalenin ve evlerin yıkıldığı, halkın çadırlarda kaldığı ve bir kısmının göç ettiği şu ifadelerle belirtilmiştir: “…Zi’l-ka’denin yirmi yedinci gecesi saat iki buçukta bi-hikmetillahi te’âla (Yüce Allah’ın hikmetiyle) ‘Ayıntâb’da zelzele-i ‘azîme vâki’(felkalede büyüklükte deprem) olarak nice cevâmi’ (camiler) ve medâris (medreseler) ve büyût (evler) ve kale ve burç ve bârûları (kale duvarları) ve derûnunda (iç tarafında) olan hânelerin mecmû’ (hepsi) münhedim (yıkılmış) ve harâb ve ahâliden hayli nüfûs altlarında kalarak helâk ve niceleri mecruh (yaralı) olup baki kalan ebniye kâbil-i süknâ (binalardan oturulabilecek olmadığı) olmadığından bi’l-cümle ahâli (ahalinin tamamı) çadırlar ile hâric-i beldeye çıkmış ve kezalik (bunun gibi) taşrada olan karyeler (köyler) dahi bütün harâb ve çok nüfûs ve hayvânat helâk olmuş olarak elhâletü hazihi (hâlâ) hareket-i zemîn (zemin hareketi) dahi münkatı’ (son bulmadığı, kesilmediği) olmadığından muzdarib ve mütehayyir (şaşmış) olduklarını ‘Ayntâb kâdısı i’lâm (bildirir) ve ahâlisi mahzarlarında (dilekçelerinde) tahrîr ve inhâ (yazar ve tebliğ) ederler.”
“1822 depremi bölge için çok yıkıcı bir etki yaratmıştır. Depremin ertesi günü Halep’te olan bitenleri anlamak için keşfe çıkan Halep Muhafızı Behram Paşa, herkes şaşkınlık içinde olduğundan yıkılan yerlerin dikkatli bir şekilde kontrol edilemediğini ve hâlen yıkıntılar altında ne kadar ölü bulunduğunun bilinemediğini üzüntü içinde itiraf etmektedir. Deprem nedeniyle Halep, Antakya, Antep ve havalisinde en az 20.000 kişi ölmüş, bir o kadarı da yaralanmış veya sakat kalmış, binlerce ev yıkılmış ya da oturulamaz hâle gelmiş, 5-6 köy tamamen yok olmuştur.
Bununla birlikte bu belgede, Antep’te vuku bulan büyük zelzeleden dolayı buradan Şam’a tayin edilmiş zahire ve hayvanata ait verginin affını, ahalinin istirham etmekte olduğu belirtilmiştir. Deprem sırasında bölgede bulunan İngiliz konsolosu Edward Barker ise depremin 13 Ağustos 1822 tarihinde akşam saat 22.30’da gerçekleştiğini ifade etmektedir. Konsolos Edward Barker, bu depremin ardından büyük bir salgının meydana geldiğinden bahsederken, özellikle Antakya ve Halep’i etkileyen bu salgından dolayı birçok kişinin gözlerini kaybettiğini de aktarmaktadır.
1822 depremi bölge için çok yıkıcı bir etki yaratmıştır. Depremin ertesi günü Halep’te olan bitenleri anlamak için keşfe çıkan Halep Muhafızı Behram Paşa, herkes şaşkınlık içinde olduğundan yıkılan yerlerin dikkatli bir şekilde kontrol edilemediğini ve hâlen yıkıntılar altında ne kadar ölü bulunduğunun bilinemediğini üzüntü içinde itiraf etmektedir. Deprem nedeniyle Halep, Antakya, Antep ve havalisinde en az 20.000 kişi ölmüş, bir o kadarı da yaralanmış veya sakat kalmış, binlerce ev yıkılmış ya da oturulamaz hâle gelmiş, 5-6 köy tamamen yok olmuştur. Deprem ve ardından gelen artçıların neden olduğu zarar hesaplanamamıştır. Korkunç sefalet manzaraları her tarafı kaplamış, yılın en sıcak döneminde gömülemeyen çok sayıdaki ceset çevreye koku ve öldürücü mikroplar yaymaya başlamıştı. Bu da yetmezmiş gibi salgın hastalıklar da baş göstermiş, Eylül ayında havanın aşırı sıcaklığı azalır azalmaz bu defa da kolera salgını başlamıştır.
"CUMHURIYET DÖNEMINDE ISE 1971 YILININ HAZIRAN, TEMMUZ VE AĞUSTOS AYLARINDA GAZIANTEP SINIRLARI IÇERISINDE MEYDANA GELEN MW 5,5, 5,8, 4,6 BÜYÜKLÜĞÜNDEKI DEPREMLERDE NURDAĞI’NA BAĞLI GÖZLÜHÖYÜK MAHALLESINDE 18 KONUT AĞIR HASAR GÖRMÜŞTÜR. 1978 YILINDA MEYDANA GELEN 4,4 BÜYÜKLÜĞÜNDEKI DEPREMDE ISE İSLAHIYE’YE BAĞLI YELLIBURUN MAHALLESINDE 11 KONUT AĞIR HASAR GÖRMÜŞTÜR. "
Bununla birlikte Gaziantep’i etkileyen bir diğer deprem ise 27 Mart 1902’de meydana gelmiştir. Bu deprem de diğer depremler gibi halkta korku ve panik yaratmasına rağmen şehirde herhangi bir zayiata neden olmamıştır.
Cumhuriyet döneminde ise 1971 yılının Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında Gaziantep sınırları içerisinde meydana gelen Mw 5,5, 5,8, 4,6 büyüklüğündeki depremlerde Nurdağı’na bağlı Gözlühöyük mahallesinde 18 konut ağır hasar görmüştür. 1978 yılında meydana gelen 4,4 büyüklüğündeki depremde ise İslahiye’ye bağlı Yelliburun Mahallesinde 11 konut ağır hasar görmüştür. 1986 yılında içerisinde meydana gelen Mw 5,0 büyüklüğündeki depremde ise Şehitkâmil İlçesine bağlı; Üçgöze Mahallesinde 29 konut, Yeşilce Mahallesinde 1, Karadede Mahallesinde 1 konut ağır hasar görmüştür. 24 Ocak 2020 tarihinde meydana gelen Elazığ depreminde ise Gaziantep’te 1 konut yıkılmış, 14 konut da ağır hasar görürmüştür.
Sonuç olarak, tarihsel sürece bakıldığında Doğu Anadolu Fay Hattında cereyan eden büyük çaplı depremlerin Gaziantep’i de doğrudan etkilediği ve büyük yıkımlara neden olduğu açıkça görülmektedir. Tarihsel süreçte deprem olgusunun insani ve beşerî hayatta ne denli tahribata yol açtığı ve insan davranışlarını ne gibi etkilediği belgelerde sabittir. Bununla birlikte, tarih bilimi, elde ettiği veriler ile topluma doğru ve açıklayıcı veriler sunmaktadır. Toplumun yapması gereken ise bu veriler ışığında geçmişteki acı hadiselerden dersler çıkartıp yeni acı hadiselerin yaşanmaması hususunda imar işlerine girişerek gerekli tedbirleri almak olmalıdır.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
• Cemil Cahit Güzelbey-Hulusi Yetkin, Gaziantep Şer’î Mahkeme Sicillerinden Örnekler, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları, Gaziantep 1970.
• Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), DH.MKT, 460-1, BOA, HAT, 534- 26272, BOA, HAT, 282-16803.
• Edward Barker, Syria and Egypt Under The Last Five Sultans of Turkey Being Experıences, During Fifty Years, Of Mr. Consul-General Barker, Vol. II, London 1876
• T.C. Gaziantep Valiliği İl Afet Ve Acil Durum Müdürlüğü (Gaziantep AFAD), Gaziantep İl Afet Risk Azaltma Planı-2021.
• H. Soysal, S. Sipahioğlu, D. Kolçak, Y. Altınok, Türkiye ve Çevresinin Tarihsel Deprem Kataloğu (M.Ö. 2100-M.S. 1900), Tübitak Yayınları, İstanbul 1981
• Urfalı Mateos Vekayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136- 1162), Çev. Hrant D. Andreasyan, TTK Basımevi, Ankara 2000.
• Ümit Ekin, 1822 Halep-Antakya Depremi ve Bölgeye Etkileri, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi 17, İstanbul 2007, 29-50.
• Doğu Anadolu Fay Hattı nereden geçiyor? https://www.cumhuriyet.com.tr/ turkiye/dogu-anadolu-fay-hattinereden-geciyor-dogu-anadolufay-hatti-hangi-sehirlerdengeciyor-2048646 (Erişim: 10.03.2023)