Yükleniyor...

Aile içi şiddet sadece kadının sorunu değil

15 Eylül 2021

yaratılması gerektiğinin altını çizen Manolya Özkaya, “Okul öncesi eğitimden itibaren eğitimin her aşamasında öğrencilere toplumsal cinsiyet eşitliği, demokrasi, insan hakları, şiddet konularında eğitim verilmelidir” dedi. Aile içi şiddetin sadece kadının sorunu olmadığını vurgulayan Özkaya, “Anayasa’mızın 41. maddesi uyarınca aile toplumun temelidir ve aileyi oluşturan bireylerin, kadının, çocuğun korunması, maddi ve manevi varlıklarını geliştirmesi, kişisel güvenlikleri anayasal güvence altındadır” diye konuştu.

Kadına yönelik şiddeti esas alan İstanbul sözleşmesine bakış açınız nedir?

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan , 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren ve İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Sözleşme” uluslararası hukukta kadına karşı şiddet ve aile içi şiddet konusunda yaptırım gücü olan ilk sözleşme niteliğinde olması açısından çok önemlidir...

Bunun yanında  sözleşmenin 4. maddesinde sözleşme hükümlerinin cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını öngörmektedir. Dolayısıyla sözleşme her ihtimalde kadını koruma altına almaktadır. Medeni haline dahi bakılmaksızın tüm kadınların şiddetten korunmasını kapsamakta ve cinsel kimlik ve cinsel yönelim de dahil olmak üzere hiçbir konuda ayrımcılık yapılmamasını öngörmektedir.

Ayrıca sözleşmenin 3. maddesinde; “kadına yönelik şiddetin” her şeyden önce bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık olduğu ister kamusal alanda ister özel yaşamda meydana gelsin kadınlara fiziksel, cinsel , psikolojik veya ekonomik acı ve ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayalı her türlü eylem veya bu eylemlerle tehdit etme, zorlama veya özgürlüğün rastgele kısıtlanması şeklinde düzenlenmiştir.

Dolayısıyla aile içi şiddetin mağdur faille aynı haneyi paylaşsa da paylaşmasa da eski ve şimdiki eşler, birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen her türlü şiddet olarak kabul edileceği de açıkça belirtilmiştir. Yani sözleşme kadınları medeni haline bakılmaksızın korumayı amaçlamaktadır. Örneğin sadece ev içinde eş, partnerler, çocuklar, ebeveynler arasında değil eski eşin veya partnerin iş yerinde yönelttiği şiddet de bu kapsama girmektedir. Ayrıca ekonomik zarar ve acı da şiddet kapsamında yer almaktadır.  Yine aynı maddede kadın teriminin 18 yaşından küçük kızları da kapsayacağı belirtilmiş olup böylelikle kız çocukları da her türlü şiddete karşı koruma altına alınmıştır.

Ayrıca sözleşme toplumsal cinsiyet ve kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet tanımlarının yapılması nedeniyle de çok önemlidir. Zira sözleşmenin 3. maddesinde ilk defa “Toplumsal Cinsiyet” tanımı yapılmıştır. Buna göre “Toplumsal Cinsiyet: Kadınlar ve erkekler için toplum tarafından uygun görülen ve sosyal olarak inşa edilen roller, davranışlar, eylemler ve nitelikler” olarak tanımlanmış ve hemen sonrasında “kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin bir kadına kadın olmasından dolayı uygulanan ve kadınları orantısız biçimde etkileyen şiddet” anlamına geldiği açıkça belirtilmiştir. Taraf devletlere toplumsal cinsiyet tanımı da göz önünde bulundurularak, kadın erkek eşitliğini destekleyici ve kadınların güçlendirilmesine ilişkin politikaların yaygınlaştırılması ve etkili bir şekilde uygulama yükümlülükleri yüklenmiştir.

Amacı her koşulda ve her ihtimalde kadını her türlü şiddetten korumak olan sözleşmenin 1. maddesinde şu ifadeler yer almaktadır;

Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak; kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak; kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak; kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak; kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbirleriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.”

Dolayısıyla sözleşme kadınlara karşı her türlü şiddetle mücadele etmekte ve bunu iç hukukta düzenlenen yasalar aracılığıyla önleme, koruma, şiddet faili hakkında soruşturma, kovuşturma gerekirse ceza veya tazminat ve mağdur destek mekanizmaları oluşturma politikaları aracılığıyla yapmaktadır. Örneğin sözleşmeye göre şiddet faili hakkında soruşturma başlatılmalı, dava açılmalı ve gerekirse cezalandırılmalı ve cezalandırılırken de namus, töre, haksız tahrik gibi gerekçelere dayanmadan cezanın en etkin şekilde verilmesi gereklidir. Önleyici tedbirlere örnek vermek gerekirse; sözleşme ile taraf devletlere toplumsal cinsiyet eşitliği dersinin eğitimin her kademesinde zorunlu müfredata koyulması gibi yükümlülükler yüklenmektedir. Sözleşme aile kurumunun bekasını ya da aile değerlerimizi hiçe saymamakta aksine kadınların güçlendirilmesi ve kadınlara karşı şiddetin önlenmesini ve bu sayede toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasını amaçlamaktadır. Zira yukarıda bahsettiğim sözleşme maddelerinde aksine bir ifade de bulunmamaktadır. Ayrıca Anayasamızın 90. maddesi uyarınca tüm uluslararası sözleşmeler kanun niteliğindedir ve uygulanmak zorundadır. Hatta yerel yasamız ile uluslararası sözleşme arasında çelişki olması halinde uluslararası sözleşmenin hükümleri esas alınır. Dolayısıyla uluslararası sözleşmenin yaptırım gücü daha fazladır.

Sizce kadına yönelik şiddetin temelinde yatan etkenler nelerdir?

Kadına karşı şiddet esasen erkeklerle kadınlar arasında tarihten gelen eşit olmayan güç ilişkilerinin bir neticesi olarak erkeklerin kadınlara üstün gelmelerine, kadınlara şiddet uygulamalarına ve ayrımcılık yapmalarına ve hatta kadınların toplumda ilerlemelerini ve gelişmelerini engellemelerine neden oldukları kanısındayım. Zira kadına karşı şiddetin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği yer almaktadır ki İstanbul Sözleşmesi ile ilk defa toplumsal cinsiyetin tanımı yapılmıştır. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerinden kadınların toplumda erkeklere nazaran daha ast bir konuma zorlanmaları ve kadınların aleyhine fırsat eşitsizliği yaratılmasının İstanbul Sözleşmesi’nin gerçek anlamda uygulanmak suretiyle önüne geçilmesi gerekmektedir.

 Şiddetin önlenmesi için neler yapılabilir?

İstanbul Sözleşmesi zaten şiddetin önlenmesi için birçok önleyici ve koruyucu mekanizma getirmiştir. Toplumda kadın erkek eşitliği hususunda farkındalığın arttırılması, tüm eğitim seviyelerinde resmi müfredatın düzenlenmesi, kadınların güçlendirilmesine yönelik devlet politikalarının yaygınlaştırılması, yasal tedbirler alınması, finansal ve insan kaynaklarının tahsisi, yerel parlamentolar ve sivil toplum kuruluşlarının desteği, özel sektör ve medya desteği, tedbirlerin etkililiğini incelemek üzere veri toplama ve araştırma, uzmanların eğitilmesi , şiddet girişiminde bulunanlar için önleyici müdahale ve tedavi programları, cinsel şiddet mağdurlar için psikolojik ve hukuksal destek hizmetleri, sığınakların kurulması, acil yardım hatlarının açılması, çocuk tanıklar için koruma, bedensel zarar görenlere tazminat, adli yardım hizmetleri gibi konular ayrıntılı olarak sözleşmede düzenlenmiştir. Dolayısıyla sözleşmeyi onaylayan ülkeler iç hukuklarında bu hususlarda düzenlemeye gitmek durumundadırlar. Tabi ki sadece düzenlemeye gitmek yeterli değil söz konusu düzenlemelerin etkili bir şekilde uygulanması da gerekmektedir. Ayrıca GREVIO adı verilen uzmanlar grubundan oluşan bir izleme mekanizması kurulmuş ve sözleşmenin uygulanması izlenmektedir ki bu da sözleşmenin bağlayıcılığını ve yaptırım gücünü arttırmaktadır.

Topluma bu konuda ne mesaj vermek istersiniz?

Kadına karşı şiddet aslında çok uzun yıllardır var olan ancak şiddete maruz kalanlar tarafından kabullenilen veya göz ardı edilen bir konu olmasına rağmen son yıllarda tüm dünyada ciddi bir insan hakları ihlali olarak görülmeye başlanmıştır. Ancak aile içi şiddet sadece kadının sorunu değildir. Anayasa’mızın 41. maddesi uyarınca aile toplumun temelidir ve aileyi oluşturan bireylerin, kadının, çocuğun korunması, maddi ve manevi varlıklarını geliştirmesi, kişisel güvenlikleri anayasal güvence altındadır. Dolayısıyla anayasa ile ailenin korunması için gerekli önlemlerin alınması görevi devlete verilmiştir. Bu nedenle şiddetin önlenmesi için öncelikle devletin etkili bir politikası olması ve uygulanması gerekir. İstanbul Sözleşmesi ve bu sözleşme doğrultusunda iç hukukumuzda düzenlenmiş olan “6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” kadınları her türlü şiddete karşı koruyan en önemli hukuk metinlerimizdendir. İstanbul Sözleşmesi her ne kadar tam ve etkin bir şekilde uygulanmıyor ise de sözleşmenin bu haliyle dahi şiddetle mücadeleye ciddi katkısının olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında eğitim yoluyla toplumsal farkındalık ve bilinç yaratılmalıdır. Okul öncesi eğitimden itibaren eğitimin her aşamasında öğrencilere toplumsal cinsiyet eşitliği, demokrasi, insan hakları, şiddet konularında eğitim verilmelidir. Zira eğitim olmadan hukuk da işlevini yerine getirmekte zorlanacaktır. Toplumsal farkındalığı yüksek ve bilinçli bir neslin yetişebilmesi için anne babayı rol model alan çocukların şiddeti içselleştirmemeleri açısından öncelikle aile içi şiddetin önlenmesi gerekiyor. Ayrıca şiddete uğrayan kadınlarımız açısından sessizlik zincirinin kırılması ve şiddet konusunda toplumsal farkındalık yaratmak için sivil toplum kuruluşlarına, medyaya, barolara, kadın kuruluşlarına, yerel yönetimlere, kolluk kuvvetlerine, mahkemelere ve kadın erkek herkese büyük görev düşmektedir. En nihayetinde ise İstanbul Sözleşmesi yaşatır diyebilirim.

 

Sosyal Medyada Paylaş