Yükleniyor...

Şiddet acizliğin ve yetersizliğin isyanıdır

15 Eylül 2021

Şiddetin hayatımızın her evresinde; çocuğa, yaşlıya, doğaya, hayvanlara farklı şekillere bürünüp karşımıza çıktığını dile getiren Müge Tezel, her yıl yükselmeye devam eden kadına yönelik şiddet olaylarının ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kanayan bir yara olduğunu vurguladı. Şiddetin, toplumsal farkındalığı arttırarak azaltılabileceğine inandığını belirten Tezel, “Bu bağlamda İstanbul Sözleşmesi’nin önemli bir rehber ve başlangıç noktası olduğunu, bu konuda ödün verilmemesi gerektiğini düşünüyorum” dedi.

Kadına yönelik şiddetin önlenmesini esas alan İstanbul Sözleşmesi’ne bakış açınız nedir?

İstanbul Sözleşmesi içerik itibariyle kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan, bağlayıcı nitelikte ilk uluslararası düzenlemedir. 2011 yılında İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ve taraf olan ilk ülke olmamız bu bağlamda umut vericiydi. Ancak her yıl ivmeyle yükselmeye devam eden kadına yönelik şiddet olayları ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği hala kanayan bir yara.

Son zamanlarda gündemimizi işgal eden İstanbul Sözleşmesi üzerindeki tartışmaları, 9 yıldır hayatımızda olan bu sözleşmenin bizi nereye taşıdığı ve ne kadar fayda sağladığı üzerinden değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

Sözleşmenin imzalandığı ilk yıl olan 2011’de kadın cinayetlerde önemli bir düşüş yaşanmış, sonrasında da her sene maalesef belirli oranlarda rakamlar yükselmeye devam etmiş. Bu tabloyu dikkat çekici buluyorum. Şöyle ki; bu durum bana sözleşmelerin bir yere kadar bağlayıcı olduğunu, yasa uygulayıcıların öncelik sırasının ne olduğunun ve toplumda yaratmak istedikleri düzenin daha önemli olduğunu düşündürüyor. Sonuç olarak bu konudaki düşüncem şiddetin, toplumsal farkındalığımızı arttırarak azaltılabileceği yönünde. Bu bağlamda İstanbul Sözleşmesi’nin önemli bir rehber ve başlangıç noktası olduğunu, bu konuda ödün verilmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Sizce kadına yönelik şiddetin temelinde yatan etkenler nelerdir?

Şiddet acizliğin ve yetersizliğin isyanıdır. Hayatımızın her evresinde; çocuğa, yaşlıya, doğaya, hayvanlara farklı şekillere bürünüp karşımıza çıkıyor. Söz konusu kadına yönelik şiddet olunca ilk etkenin toplumdaki gelenek ve göreneklerin kadını ve erkeği toplumsal olarak nerede konumlandırdığıyla alakalı olduğunu düşünüyorum. Kadına yönelik şiddet hala “aile içinde kalmalı” ve “aile mahremiyeti” olarak değerlendiriliyor. İstanbul Sözleşmesi’ni aile bütünlüğüne bir tehdit olarak değerlendiren bakış açısı da bu düşüncelerin uzantısı.

Şiddetin önlenmesi için neler yapılabilir?

Öncelikle şiddetin ne olduğunu anlamak, bu yıkıcı duyguları besleyen yetersizliğin ve sevgisizliğin köklerini tanımak, çözüme buradan başlamak gerekiyor. En önemli adım annelerin eğitimi ve okul öncesi eğitimin kalitesinin artması ve yaygınlaşması. İstanbul Sözleşmesi’nin kadının toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik maddeleri de hayata geçirilebilirse bu açıdan önemli ve yön verici bir rehber.

Topluma bu konuda ne mesaj vermek istersiniz?

Sevgi ve şefkatten yoksun büyüyen her çocuktan sorumluyuz. Bu konuya duyarsız kaldığımız sürece şiddet toplumun düzeni haline gelir. Kendimize ve çevremize şefkat tohumları ekerek şiddeti yenebiliriz diye düşünüyorum. Bu konuya dikkat çektiğiniz ve çözümün bir parçası olmaya çalıştığınız için Cemiyet Dergisi yöneticilerini ve ekibini kutluyorum. Dünyamız ve ülkemiz için barış dolu yarınlar diliyorum.

Sosyal Medyada Paylaş