Yükleniyor...

Çocuklarınızda bu belirtilere dikkat!

16 Ağustos 2024

Özel Hatem Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı Uzmanı Dr. Bilge Tütüncüler, otizm spektrum bozukluğu ile dikkat eksikliği ve hiperaktivite hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Bu hastalıkların belirtilerine dikkat çeken Uzm. Dr. Tütüncüler, aileleri uyardı.

Otizmin, erken çocuklukta başlayan, bireyin sosyal/zeka/ince veya kaba motor/konuşma yeteneği ile ilgili farklı yönelim yapmasına neden olan nörobiyolojik bir bozukluk olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Bilge Tütüncüler, “Otizmli çocuklar dünyayı diğer insanlardan farklı bir şekilde deneyimlemektedir. Otizmli bireylerde sosyal/iletişim ve etkileşimde bozukluk ile beraber tekrarlayıcı ve kısıtlı davranışlar da görülmektedir. Bölgesel farklılıklar göstermekle birlikte gelişen farkındalık ile toplumun yüzde 1-2 arasında otizmli bireye sahip olduğu bilinmektedir” dedi.

“Otizm tek başına görülebildiği gibi; gelişimsel sorunlar (zihinsel yetersizlik, dil bozuklukları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite (DEHB), tik bozuklukları, motor anomaliler, tıbbi bozukluklar (epilepsi, bağışıklık sistemi yetmezliği, genetik bozukluklar) ya da psikiyatrik bozukluklar ile beraber görülebilir” ifadelerini kullanan Uzm. Dr. Tütüncüler, “Otizmin bilinen bir nedeni yoktur. Ancak çevresel toksinler ve bazı genetik bozukluklar ile otizm sıklığı artar. Erkek bebekler ileri anne/baba yaşı, ailede otizm spektrum bozukluğu olan birey olması, ileri prematürite (<26 hafta) ve bağışıklık sistemi bozukluğuna sahip çocuklarda otizm sıklığının arttığı saptanmıştır. Otizmli çocukların en sık başvuru yakınması; konuşma gecikmesi, göz temasında kısıtlılık, ismine dönmeme, atipik hareketler, sinirlilik ve hırçınlık, komutlara uymama ile gelişme geriliğidir” diye konuştu.

Erken dönem işaretleri

Otizm spektrum bozukluğunda erken dönem işaretleri hakkında bilgi veren Uzm. Dr. Tütüncüler, 3. ayda göz teması kuramama ve anne sesine tepkisiz kalma gibi belirtiler gösteren çocuğun 6. ayda ise şu belirtileri gösterdiğini söyledi: “Diğer akranlarından daha az ses çıkarma, göz ilişkisi olmaması, agulamanın olmaması, keyifli ifade azlığı /yokluğu, sosyal gülümsemenin olmayışı, kahkaha ile gülmenin olmayışı.”

Çocuğun 9.ayda taklit yeteneğinin zayıfladığını (yüzleri ve sesleri taklit edemez) ifade eden Uzm. Dr. Tütüncüler, ilgi çekmeye çalışmama ve ce-e gibi oyunları oynamaktan, iletişim kurmaktan hoşlanmama bu dönemde görülen diğer belirtilerdir.

Çocuğun 12. ayda, ‘İsmine tepki vermeme, basit sosyal taklit yapamama, el sallamayı öğrenememe, basit sözcükleri tekrarlamama, yabancı kaygısının olmaması ve basit komutlara uymama’ gibi işaretler gösterdiğini belirten Uzm. Dr. Tütüncüler, 12-18.ayda ise ‘Sözsüz iletişimin olmaması, öpmeyi öğrenememe, ortak dikkatin olmaması’ gibi durumların gözlendiğini kaydetti.

“Bunun dışında sürekli basmakalıp oyunları oynamak istemesi, bir nesneyi gereğinden uzun süre inceleme, dönen cisimlere ilgisinin fazla olması da bizi uyarmalıdır. Ancak şu unutulmamalıdır; her çocuk kendine özgü bir hızda gelişir. Bu nedenle yaşıtlarından yavaş gelişen her çocuk otizm değildir. Ayrıca otizm de bireyden bireye, hatta bireyin hayatında da farklı seyirler gösterebilir” diyen Uzm. Dr. Tütüncüler şunları söyledi: “Otizm bir akıl hastalığı değildir. Otizmli bir kişi çok güzel piyano çalarken sosyal anlamda geri olabilir, bir diğerinin arkadaşlık ilişkileri daha iyiyken ince-kaba motor ile ilgili sorunlar yaşıyor olabilir.

Otizm görüntüleme ya da biyokimyasal belirteçler ile tanı konulabilecek bir hastalık değildir. Yani tek bir test, muayene ya da görüntüleme bulgusu yoktur. Otizm spektrum bozukluğu şüphesi ile gelen her çocuğa IQ testi, konuşma değerlendirmesi, ince ve kaba motor değerlendirme, işitme testi ve otizme özgü anketlerin yapılması gereklidir. Otizme multidisipliner yaklaşım olmalıdır. Çocuk doktoru, çocuk psikiyatrisi, konuşma terapisti, KBB uzmanı ve ihtiyaç halinde fizik tedavi birimi ile iletişim kurulmalıdır.

Otizm tamamen ortadan kalkmaz. Çocuklar otizm tanısını alıp tedaviye ne kadar erken başlarsa durumuna göre yaşıtlarını yakalamaları, işlevsellik kazanmaları o kadar başarılı olacaktır. Hastalar davranışsal, gelişimsel ve eğer ihtiyaç duyuluyorsa (saldırgan ve depresif hastalarda) ilaç tedavisi almalıdırlar.”

DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun (DEHB), beyinde belirli bir lokalizasyon göstermeyen, organik bozukluk sonucu gelişen, akademik, sosyal ya da psikiyatrik sonuçlara yol açan, genetik geçişli nörogelişimsel bir hastalık olduğunu belirten Uzm. Dr. Tütüncüler, “Bu hastalarda zeka düzeyi normal ya da normale yakın olmasına rağmen öğrenme güçlüğü, artmış dikkat dağınıklığı, dikkatin sürdürülmesinde zorluk, zayıf dürtü kontrolü, azalmış otokontrol ve aşırı motor aktivite mevcuttur. Sıradan hareketlilik ve dikkatsizlikten farkı; belirtilerin yaygın ve devamlı olmasıdır, belirtiler uyarılma ile belirgin değişiklik göstermez. Etkilenen çocuklarda genellikle beklenenden daha düşük akademik başarı, yaşıtları ve aile üyeleri ile sorun yaşama mevcuttur” diye konuştu.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun duygusal, davranışssal, öğrenme ve dil bozuklukları ile beraberlik gösterebileceğini söyleyen Uzm. Dr. Tütüncüler, şunları belirtti: “Süt çocukluğu döneminde uyku bozukluğu ya da huzursuzluk ile ortaya çıkabilir. Ancak genellikle okul çağında tanı alırlar. Konsantrasyon güçlüğü, dikkat azlığı, hiperaktivite, bazen agresif davranışlar ve öğrenme güçlüğü olabilir. Öğrenme güçlüğü belirli bir alanda kısıtlı kalabilir. DEHB olan çocukların kortikal gelişmesi yıllar içinde izlenildiğinde yaşıtlarına göre gecikmektedir fakat sonraları yaşıtlarını yakalarlar. Toplumda görülme sıklığı yüzde 3-7 arasında değişmektedir. Okul çağı çocuklarını en sık etkileyen sağlık sorunları arasındadır. Çocukluk çağında tanı alan hastaların yüzde 60-80' inde erişkin dönemde de bulgular devam etmektedir.

Hastalık güçlü bir genetik altyapı ile ilişkilidir. 1. derece akrabalarında DEHB, öğrenme bozukluğu, duygu-durum ve antisosyal kişilik bozukluğu, alkol ya da madde kullanımının olması DEHB riskini arttırır. DEHB tek bir sebebe bağlanamaz. Ancak uzamış doğum eylemi, toksemisi olan veya zor doğum komplikasyonları olan annelerin bebeklerinde DEHB'nin arttığı gösterilmiştir. Ciddi travmatik beyin hasarı olan hastaların sonradan başlayan dürtü bozukluğu ve hiperaktivitesinin olduğu saptanmıştır.”

Hastalık 3 ana tip şeklinde kendini gösterir

Dikkatsizliğin ön planda olduğu grupta; uyuşukluk, dalgınlık, iş bitirebilmek için sürekli uyarıya ihtiyaç duyma gibi durumların mevcut olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Tütüncüler, “Bu gruptaki hastalar eşyalarını sık kaybeden, işlem hatalarını sık yapan çocuklardır.

Hiperaktivitenin ön planda olduğu çocuklar ise eşyaları düşürme, elinin ayağının durmaması, amaçsızca koşma, okul-misafirlik gibi yerlerde duramama ile kendini gösterir.

Son grup ise dürtüselliğin ön planda olduğu tiptir. Bu hastalarda kurallara uymakta zorluk mevcuttur. Oyunları takip edememe, söz kesme, yaralanmaya neden olabilecek hareketler yapma mevcuttur” dedi.

Tanı için biyokimyasal bir belirteç olmadığını söyleyen Uzm. Dr. Tütüncüler, “Aileden, öğretmenden ya da bakım verenden alınan anamnez ve gelişimsel öykü ile psikometrik testler ile tanı konulur. DEHB tanısı, işlevsel bozukluk bulguları olmadan konulmamalıdır ve bu bulgular olmadan tedavinin başlanması güvenilir değildir. Hastalarda hipertansiyon, ataksi, tiroid fonksiyon bozukluğu varlığında ileri değerlendirme yapılması gereklidir.

Hastalarda tedavi aşamasında öncelikle aile ve çocuk; öğrenme, davranış ve sosyal beceriler konusunda eğitilmelidir. Sonrasında çocuk için özellikle eksik ya da yetersiz görülen alanlarda davranış odaklı terapiler alması uygundur. Tüm bunlar çoğunlukla ilaç tedavisi ile tamamlanmaktadır. Genellikle tek başına ne ilaç tedavisi ne de davranışsal terapi yeterli olmaktadır. Bu nedenle ailenin de dahil edildiği kombine tedaviler uygundur. Kardiyomiyopati, aritmi ya da senkop tanısı almış olan ya da ailede yüklü kardiyak problem bulunan hastaların ilaç kullanmadan önce ve ilaç kullanım sırasında çocuk kardiyologları tarafından da takibi uygundur.

Çocukluktaki DEHB ömür boyu kalıcıdır. Hastada yaş ilerledikçe hiperaktivite komponenti azalırken, dikkat eksikliği ve dürtüsellik komponentinin arttığı görülmektedir. Hastalarda ne kadar erken tanı alınıp tedavi başlanırsa hastalığın seyrinin (prognozunun) o kadar iyi olduğu, akademik başarı ve özgüvende yükselme yaşandığı, kendini yaralamalara yol açabilecek kazaların azaldığı görülmüştür” diye konuştu.

Sosyal Medyada Paylaş
GÜLŞAH SERT
Ekli Görseller