Yükleniyor...

Gaziantep’e minnet borçluyuz

26 Ocak 2023

‘Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?’, ‘Babamın Kemanı’ gibi ödüllü filmlerin yönetmeni Andaç Haznedaroğlu ile Suriyeli Lena’nın öyküsünü anlatan filmi Misafir’i ve yönetmenlik serüvenini konuştuk. Filmin hazırlık süreci için 4-5 yıl boyunca Gaziantep de dâhil pek çok ilde araştırma ve gözlem yaptığını anlatan Haznedaroğlu, “Gaziantep çok ağır bir yük taşıyor. Asıl hikayeyi onlar yaşıyorlar. Gaziantep halkına bu konuda minnet borçluyuz” diyor.

Çocukken gelecek planlarınız içinde yönetmenlik var mıydı?

Çocukken hayallerim arasında yoktu fakat üniversitede tiyatro yönetmenliği ve oyunculuk eğitimi aldım. Yönetmenlik yapmak istediğime üniversitede karar verdim diyebilirim aslında. Bir süre sonra sektörde oyuncu yönetmenliği konusunda bir açık olduğunu fark ettim. Bu konuda araştırmalar yaptım ve uzmanlaştım. Yönetmenlikte de en çok sevdiğim şey oyuncu yönetmek, oyuncuyla birlikte bir şeyler üretmek. Öncesinde oyunculuk da yaptığım için empati yapmam zor olmadı.

Şu an örnek alınan yönetmenlerden birisiniz. Sizin var mıydı bir idolünüz?

Biyografi okumayı çok seven bir yönetmenim. Başarı hikâyeleri, yaşanan zorluklar karşısında izlenen yol beni hep etkilemiştir, çok da merak ederim. Kişi hangi meslek sahibi olursa olsun, hikâyesi ne olursa olsun... O hikâyeler aslında bizim hayat hikâyelerimizden doğuyor. O hikâyelerin çoğu sizin önünüze geliyor ve sizden bir parça olduğu için yolunuza çıkıyor, siz o hikâyeleri dönüştürüyor, film yapıyorsunuz. Sanatçının, yönetmenin biraz da kendi iç dünyasıyla haşır neşir olmasından yanayım. Kendine yolculuk yaptığında iyi sanatçı olacağını düşünenlerdenim. Dışarıdan esinlenebilirsiniz, bir şeyler aklınıza gelebilir ama bu yetersiz kalır. Asıl sizin dünyanızda hangi duyguyla birleşecek, nasıl bir hikâyeyle birleşecek. Ben onun keşfindeyim biraz.  

Misafir, Suriyeli Lena’yı anlatan bir film. Doğuş hikayesini paylaşır mısınız?

Hikâye sizin önünüze gelir dediğim şey tam da bu. Bir Suriyeli kadın ve çocuğu arabanın önüne atladı. O hikâyenin peşine düşmek beni buralara getirdi. 4-5 yıllık yazma süreci var. Yüzlerce mülteciyle röportaj yaptım. Hiçbirisi benim yönetmen olduğumu bilmiyordu. Düğünlerine, yemeklerine gittim, onlarla ciddi zaman geçirdim. Sınırdan Kobani’ye, Gaziantep’te mültecilerin yoğun olduğu mahallelere kadar birçok yeri çok iyi bilirim. O dünyayı anladıktan sonra bu filmi yapabildim. Yoksa yüzeysel olarak ele aldığınızda çok yargı dolu bir bakış açısıyla karşılaşıyoruz.  İçine girdiğinizde meselenin çok başka olduğunu görüyorsunuz. Özellikle çocuklar ve kadınlar tarafı beni çok ilgilendiriyor açıkçası. O yüzden bu filmi yapmak istedim, meseleyi doğru anlatabilmek için. Misafir’in anlamı Arapça’da ‘yolunda giden’ demek. O yolu aldıktan sonra mültecilerin hikayesi nereye gidecek, memleketlerine dönecekler mi dönmeyecekler mi bilmiyorum. Bana çok şey öğreten bir film oldu açıkçası.

Gaziantep çok fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan bir il. Vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Burada çok büyük zorluklar var ama buna rağmen gösterilen ev sahipliğine çok saygı duyuyorum. Yanınızda çalıştırdığınız işçilerden kapı komşunuza kadar o kadar yoğun bir mülteci var ki burada, Antep çok ağır bir yük taşıyor. Dışarıdan iyi ya da kötü diye konuşmak çok kolay ancak asıl hikâyeyi onlar yaşıyorlar. Antep halkına bu konuda minnet borçluyuz.

Çok uzun yıllar oldu ve misafirlik nereye kadar sürer bilmiyorum. Burada dünya ülkelerine, devlete çok ciddi sorumluluklar düşüyor. Bu, halkın çözebileceği bir mesele değil, dünya politikasının işi. Göç ağır bir problem. Niye insanlar toprağını terk etsin. Niye savaş devam etsin. Bunun daha sonuçları görülmedi bile. Ülkenin demografik yapısı, aileler, çocuklar… Her şey dönüşüp değişiyor.

‘Çekmeliyim’ dediğiniz bir hikâye var mı?

Gençlik ile ilgili bir film yapmayı çok istiyorum. Üniversitede de ders verdiğim için bu kuşakla çok zaman geçiriyorum. Düşünce yapılarını çok beğeniyorum, hayran oluyorum. Anlamaya çalışmak için de onlarla birlikte film yapmak isterim. Onlar ne tür film seyrederler, ne görmek isterler. Onun üzerinde durmak isterim.

Filmi çekerken pek çok anınız olmuştur. Birini bizimle paylaşır mısınız?

Bir kadının hikayesini dinlemiştim. Evlerini yeni yapıyorlar. Tam yerleşip tadını çıkaracakları zaman savaş en ağır şekliyle başlıyor. Bombalarla evleri toz duman oluyor. Evin önünde oynayan çocuklarını kaybediyor. Kocası sakat kalıyor. Hayatları alt üst oluyor. Kaçıp burada yaşama yeniden başlamak zorunda kalıyorlar. Bu hikaye beni çok etkilemişti, dinlerken vücudum uyuşmuştu. Bir hayatın sona erip bambaşka bir hayat kurmaya çalışmak çok kötü. Orada yaşamak istemediği için buraya gelerek rahat bir yaşam sürenler de var ancak mülteci olayını değerlendirirken kurunun yanında yaşın yanmaması lazım.    

Kadın yönetmen olarak bulunduğunuz noktaya gelirken zorlandınız mı?

Evet, yönetmenliğim kabul edilene kadar biraz zorluk yaşadım ama öyle bariz ayrımcılık yaşamadım. Yönetmenlik kadınların iyi yaptığı bir iş, çok iyi yaptığımızı düşünüyorum. O yüzden kadın yönetmen sayısı arttı, çok iyi kadın yönetmenler var.

Hayatınızın dönüm noktası dediğiniz bir an, olay var mı?

Bu filimde çok dönüm noktası yaşadım. İki sene casting için çocuk aradım. Başrol çocuğu bulamasam filmi çekemeyecektim. Antep’te, çevre illerde, İstanbul’da bütün okulları dolaştım. Sınıf sınıf girip girip çıktık, bulamadık. İkinci senenin sonunda pes edecekken Fatih’te gittiğim bir okula tekrar gittim. Yeni gelen öğrenciler vardı. En üstteki sınıfa çıktım, dedim ki kim oyuncu olmak istiyorsa çıksın öğretmenin taklidini yapsın. Lena’yı oynayan Revan bir taklit yapmaya başladı, sınıf yıkılıyor gülmekten. Dedim ki aradığım çocuk bu. Onlar da Suriye’den yeni gelmişler, bir hafta önce gitsem yok. O kadar kadersel bir şey ki. Üstelik Revan sınıfın en içine kapanık çocuğuymuş. İkinci çocuğu da o gün koridorda buldum. Aradığım derinlik ikisinin yüzünde de vardı.  Benim hayatımın mucizesiydi. O kadar çok seviyorum ki onları, ikisi de evladım gibi.

Bu yolculuğun sonunda kendinizi nerede görüyorsunuz?

Misafirin bana öğrettiği çok şey var. En başta hayata bakışım değişti. Bana en büyük hediyesi yargılamaktansa anlamaktı. Hikayesini dinlemeden bir insanı yargılamamayı öğretti bana. 

Andaç HAZNEDAROĞLU KİMDİR?

Senarist ve yönetmen. Anadolu Üniversitesi Tiyatro Ana Bilim Dalı Oyunculuk bölümünden mezun oldu. Daha sonra aynı üniversitede Dramaturji alanında yüksek lisans yaptı. Yurt dışında GITIS - The Russian University of Theatre Arts oyuncu yönetmenliği kurslarına katıldı. Yirmi beş yıldır birçok film ve dizilerde yönetmenlik yaptı. Gönüllü olarak birçok vakıf ve sivil toplum kuruluşunda çalıştı. Son dönem eserlerinden bazıları ise ‘Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?’, ‘Misafir’, ‘Acı Tatlı Ekşi’, ‘Babamın Kemanı’ filmleri Netflix’te yayınlanmaktadır. Halen İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümünde ‘Directing For Talent’ derslerini vermektedir.

Sosyal Medyada Paylaş
GÜLŞAH SERT