- Şehitkamil / Gaziantep
- +90 (342) 232 80 81
- info@cemiyet.com.tr
Mühendislik kariyerini bırakıp ressamlığa başladı, resim malzemeleri alabilmek için servis şoförlüğü yaptı... Yaşadığı sıkıntılara rağmen resme olan tutkusunu hiç kaybetmeyen Ressam Elif Karadayı’nın eserleri bugün müzelerde sergileniyor, Sabancı, Eczacıbaşı, Koç gibi ailelerin koleksiyonlarında yer alıyor.
Annesi Gaziantepli olan Elif Karadayı ile oğlu Fatih’le birlikte geldiği Gaziantep’te bir araya geldik… Katıldığı Empati Alışveriş Şenliğinde sanat üzerine bir sunum yapan Karadayı ile resim tutkusunu, resme başlama hikâyesini, sanat hayatında yaşadığı zorlukları ve Gaziantep’i konuştuk… İlgiyle okumanız dileğiyle.
Elif Karadayı kimdir? Okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız?
1981 İstanbul doğumluyum. Elektrik elektronik mühendisliği mezunuyum. Üniversitede okurken bir arkadaşımın baskılarıyla Amerika’da resim eğitimi için burs başvurularında bulundum. San Francisco School of Art’dan 4 senelik resim bursu kazandım. Bu okul girilmesi en zor okullardan biri ancak okumaya gidemedim çünkü babam kesinlikle mühendisliği bitirmemi istiyordu. Ancak bu burs sayesinde mühendislikte okurken kendi okulumdan da resim yeteneğim sayesinde üstün başarı bursu aldım. İlk kişisel sergi başvurum da kazandığım burstan sonra kabul edildi.
Eğitiminizden ve çalışma serüveninizden bahseder misiniz? Resim yapabilmek için servis şoförlüğü bile yapmışsınız…
Mezun olduktan sonra hemen bir sigorta şirketinde müfettiş yardımcılığı pozisyonunda işe başladım ama çok uzun sürmedi işten ayrılmam... Babam bu durumu çok iyi karşılamadı. Benden maddi desteğini kesip, tekrar mühendislik yapmaya mecbur kalacağımı düşündü ancak ben o dönem bir anaokulunda servis şoförlüğü yapmaya başladım. Şoförlük günde iki saat vaktimi alıyordu. Kazandığım parayla boya ve malzeme alıp ilk kişisel sergimi İstanbul Modern Sanatlar Galerisinde açtım. İlk sergimdeki eserlerimin tamamı satıldı.
Resme olan yeteneğinizi nasıl keşfettiniz? Bütün çocuklar resim yapar ama hepsi ressam olmaz… Sizi bunu yaşam biçimi olarak tercih etmeye sürükleyen ne oldu?
Ben hep resim yapıyordum ama yaptığım şeylerin kayda değer olduğunu hiç bir zaman düşünmedim. 17 yaşımda çok ağır bir depresyon geçirdim, o dönemde doktorum resimle ilgilenmemi tavsiye etti... Bana çok iyi geldi. Ne kadar mutsuzsam o kadar neşeli resimler yapıyordum. Ve beni rehabilite ediyordu resim. Aslında kendimi tamir etmeyi resimle öğrendim ve bu hala değişmedi...
Bir röportajınızda “Ben resmi seçmedim resim beni seçti” demişsiniz…
Ben yazıyla kendimi ifade edebilmeyi ya da müzik yapabilmeyi çok isterdim ama tek bildiğim şey renklerle oynamak ve resim yapmak. Yani tercih etme şansım olsaydı büyük ihtimalle müzisyen olmayı seçerdim oysa resim beni tercih etti. Sonrasında da hiç peşimi bırakmadı.
Anladığımız kadarıyla resim yapmak bir iş ya da hobinin ötesinde sizin için…
Resim yapmak benim için kendimi tarif etmenin de tamir etmenin de en iyi yolu. İletişim kurmak için de iletişimsizlik için de resimden daha iyi bir aracı yok benim için. Dolayısıyla resim bütün hayatım.
Hayatınızın dönüm noktası neydi?
Hiçbir güvencem olmadığı halde, mühendislik yapmayı bırakıp, aşkla sevdiğim resme sarılmak...
Neler sizde yeni bir şeyler yaratma isteği uyandırıyor?
Resim benim için ilk günden bugüne keşif-tarif-tamir üçgeninde. Ben bir tuvalin başına, “Bakalım bugün benden neler çıkacak?” diye oturuyorum. Her şey ama her şey benim için malzeme…
Eserlerinizi, tarzınızı nasıl tanımlayabiliriz?
Ben modern soyut resim yapıyorum. Benim için genellikle pop art sanatçısı diyorlar ama ben soyut resim de konstrüktivizm, süprematizm ve abstre arasında salınıyorum. Portre serimle de soyut figüratife örnek olabilirim.
Sizin için “Çağdaş Türk ressamlarının en bilinirlerinden biri olacak” deniliyor, resimleriniz koleksiyonerlerin takibinde… Bekliyor muydunuz bu yolculuğun başında resimlerinizin bu kadar ilgi göreceğini?
Şu anda Sabancı ailesi, Özyeğin ailesi, Eczacıbaşı ailesi, Koç ailesi gibi ailelerin koleksiyonlarında resimlerim var... Yurtdışında çok önemli koleksiyonlara girdim. 5 ayrı müzede eserlerim var ama ben çok ilgi gördüğümü hiç bir zaman düşünmedim. Dilerim bir gün resimlerim çok ilgi görür söylediğiniz gibi.
Var mı ilham perileriniz?
Hep kahır... Çok utanarak söylüyorum ama mutsuzluktan besleniyorum ben.
İlk serginizi de çok genç yaşta açmışsınız… Kaç serginiz var?
Toplamda kaç sergiye katıldım tam bilmiyorum ama kişisel 9 sergim oldu. Yurtdışı yurtiçi 30’un üzerinde karma sergiye katılmışımdır sanırım.
İsminiz ve Balat o kadar sık birlikte anılıyor ki… Atölyeniz de orada ancak sizin için Balat’ın önemi bunun daha da ötesinde olsa gerek…
Balat benim için İstanbul’un kalbi. İlk atölyem de Balat’ taydı. Eşimle oturduğum ilk ev de Balat’ ta. Oğlumun doğduğu ev de Balat’ ta... Ama kişisel tarihim burada oluşmasaydı da Balat’ı severdim.
Gaziantep’e daha önce gelmiş miydiniz?
Tabii geldim… Annem Gaziantepli, babam Adıyaman Besnili. Annemin bütün ailesi Gaziantep’te yaşıyor. Çok sık olmasa da Antep’e geldim. Hatta Bey Mahallesinde bir evim var. Bey mahallesi de Antep’in Balat’ı benim için. İlk gezdiğimde burada bir evim olmalı hissiyle yanıp tutuştum. Allah nasip etti. İnşallah bir gün renove edip çocuğumla ara ara gelirim diye ümit ediyorum...
Nasıl buldunuz? Sizi en çok etkileyen ne oldu burada?
Bence Gaziantep büyük şehirden öte İstanbul’dan bir kesit gibi. İnsanı, yemeği, mimarisi beni en çok etkileyen 3 şey. Her şeyiyle harika bir şehir ama dürüst olayım beni en çok etkileyen mutfak kültürü.
Sanatla iç içe yaşıyorsunuz ancak var mı başka keyif ve ilgi alanlarınız?
Tasarımla ilgili her şeyi seviyorum… Dekorasyon, tasarım eşyalar. Sofra kurmanın da sanat olduğunu düşünüyorum. Ve tabii serde Anteplilik olunca mutfak da sevdiğim bir başka alan.