- Şehitkamil / Gaziantep
- +90 (342) 232 80 81
- info@cemiyet.com.tr
Bir zamanlar çeyizlerin vazgeçilmezi olan el yapımı yorganlar unutulmaya yüz tutan geleneklerimizden… “Parıl parıl renkleri, zamansız desenleri ve arkalarındaki müthiş el emeğiyle yorganlara karşı neredeyse bir aşk besliyorum” diyen Ayça Sarc, ‘Yorganlar Fora sergisi ile bir zamanlar çeyiz sandıklarının vazgeçilmezi olan yorganları yeniden gün ışığına çıkartıyor…
Tophane, Beşiktaş, Sarıyer, Bursa, Adapazarı, Trabzon ve Kilis’teki yorgan ustalarına diktirdiği geleneksel yorganları ‘Yorganlar Fora’ sergisiyle yeniden gündeme getiren Ayça Sarç’ın koleksiyonunda 90’ın üzerinde yorgan var… Ayça Sarç ile tasarımcılığını ve küratörlüğünü yaptığı serginin doğuş hikayesini konuştuk…
Ayça Hanım kendinizi tanıtır mısınız?
Eski bir bankacıyım ama her zaman görsel bir insan oldum. Hatta ‘gözüyle düşünen biriyim’ diyebiliriz. Yorganlarla ilgili yolculuğum başlamadan yıllar önce Ayşe Bali’yle birlikte finans kariyerimde bir parantez açarak, Ottoman Empire tişört markasını yaratmıştık. İçerik olarak değil ama kavramsal olarak yorganlarla bir benzerlikleri var aslında… Her ikisi de bizim tarihimizden, kültürümüzden besleniyor, eski olanı, güncel bir bakışla yeniden yorumluyor.
Dekorasyon da ilgi alanımda, mekânları giydirmekten, hikâyesi olan objeleri bir araya getirmekten heyecan duyuyorum. Instagram bu özelliğime çok uyan bir mecra oldu, instagram hesabımı da aynı estetik anlayışla oluşturdum, seyahatlerimi bile gözümü en çok besleyecek yerleri seçerek yapıyorum.
Küratörlüğünü üstlendiğiniz ‘Yorganlar Fora Sergisi’ nasıl doğdu? Yorganın bir sergiye konu olması alışılageldik bir durum değil… Var mı bir hikâyesi?
Dükkânına 20 yıldır hep severek gittiğim yorgancı İsmail Dursun’un –ki kendisi saray yorgancıbaşısı Osman Nuri Efendi’nin torunudur – 2014’te aniden işi bırakması bende bir kırılma yarattı. Çünkü üç kuşaktır süren aile geleneği ne yazık ki sona ermiş oldu.
Parıl parıl renkleri, zamansız desenleri ve arkalarındaki müthiş el emeğiyle yorganlara karşı neredeyse bir aşk besliyorum. Üstelik zanaat yok olmanın eşiğinde, 40 yıllık yorgancılar zanaatı devredecek çırak bile bulamıyorlar. Ben gözden düşen bu zanaata tutkun biri olarak, üzerime düşeni yapmaya karar verdim. Önce estetik açıdan tüm birikimimi aktaracağım bir kitap hazırlamaya karar verdim. Kitap üzerinde çalışırken, bir gün internette büyüleyici bir mekanın fotoğraflarıyla karşılaştım. Neresi olduğunu bilmiyor sadece kitap için büyüttüğüm koleksiyonumu burada sergilemenin ne güzel olacağını düşünüyordum. Tamamen tesadüf eseri, kardeşim de bana tam aynı mekanı yani Abud Efendi Konağı’nı önerdi. Süreç hızla aktı ve bu büyülü konağı sergi için kullanabileceğim haberi geldi. Sergi çok ses getirdi, medyada çok yer aldı. Birkaç ay sonra da ‘Gaziantep Sanat Günleri’ sergisine davet edildim. Yorganlarım 2 Haziran tarihine kadar yine çok özel bir mekânda, şimdi ki adı Ömer Ersoy Kültür Merkezi olan Aziz Petrus Kilisesi’nde olacak.
Teknolojiyle birlikte geleneksel yorganlar da mazide kaldı. Sizin bu girişiminiz sandıklardaki yorganların tekrar gün yüzüne çıkmasına vesile olabilir mi, ne dersiniz? İlgi ve talep nasıl?
Sergiler tahminimden çok daha büyük ilgi görüyor… Üstelik sadece medyanın ilgisiyle sınırlı değil, Türkiye’nin her yerinden insanlardan beni gururlandıran sözler duyuyorum. Ama tabii ki yerel bir zanaatı evrenselleştirme misyonunu gerçekleştirmek tek başıma altından kalkabileceğim bir şey değil, geniş katılımlı bir ülke politikası olursa başarıya ulaşabilir ancak.
Sergilediğiniz yorganları yaptırıyor musunuz yoksa hâlihazırda olanlardan mı temin ediyorsunuz?
Yorgan tutkum arttıkça var olan tüm klasik yorgan desenlerini araştırdım. Kendi estetik anlayışımla bir renk ve desen seçkisi oluşturarak Tophane, Beşiktaş, Sarıyer, Bursa, Adapazarı, Trabzon ve Kilis’teki çeşitli yorgan ustalarına diktirdim. Şu an koleksiyonumda 90’ın üzerinde yorgan var. Gaziantep’te sergilediğim yorganların tamamı Kilis yorgancısının emeği…
Koleksiyon oluştururken en çok nelere dikkat ediyorsunuz?
Amacım gelenekselle moderni birleştirmek olduğundan, motifleri seçerken modern ve grafik olmalarına dikkat ediyorum. Renklerin de yan yana geldiklerinde bir görsel bütünlük yaratmalarına çalışıyorum.
İlk serginiz Abud Efendi Konağı’ndaydı şimdi ise Gaziantep’te… Sergi lokasyonlarını neye göre belirliyorsunuz?
Gaziantep Sanat Günleri, bu yıl “Doğu’nun Işığı” temasını işliyor “Yorganlar Fora” bu temaya çok uygun olduğu için, ben de sergiye davet edildim. Yani aslında şehri ben belirlemedim, şehir beni belirledi diyebiliriz. İstanbul’daki sergiyi yaptığım Abud Efendi Konağı da, Antep’teki Aziz Petrus Kilisesi de son derece büyülü mekanlar. Sergilerin başarılı olmasında mekanların rolü çok büyük, tıpkı yorganlar gibi… Onlar da otantik bir güzelliğe ve tarihsel dokuya sahipler. Sıradan bir mekanda yorgan sergisi yapma fikri hiç ilgimi çekmezdi.