Yükleniyor...

Gaziantepli olmaktan onur ve gurur duyuyorum!

15 Kasım 2019

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Başkanı olan ve aynı zamanda Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi kariyeriyle doktora dersleri veren Nesrin Çobanoğlu özellikle ‘Tıp etiği’ alanında duayen olarak adlandırılan bir isim… 3 bine yakın konferansa katılan, özgün 12 kitap sahibi olan Çobanoğlu ile her iki alanda sürdürdüğü başarılı kariyerini, tıp etiğini ve ‘ata memleketim’ dediği Gaziantep’i konuştuk. Başarılı bir kadın hakları savunucusu olan ve kız çocuklarının eğitilmesi konusuna hassasiyet gösteren Nesrin Çobanoğlu, ulusal ve uluslararası pek çok kuruluşta mesleğiyle ilgili çalışmalarını sürdürüyor. Gaziantep’ten, hekimlikten ve çok sevdiği öğrencilerinden bahsederken gözlerinin içi parlayan Nesrin Çobanoğlu ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi keyifle okuyacaksınız…

 

Kendinizi tanıtır mısınız?

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunuyum. Gaziantepliyim. Anne ve baba tarafım, 600-700 yıllık köklerimiz Gaziantep’ten, yerlisiyiz Gaziantep’in. 6 kardeşiz, ilk 5 kardeşimin yaşları birbirine yakın ve hepsi Gaziantep doğumlu. Onlar üniversiteye gittiğinde, yıllar sonra doğan ailenin en küçük çocuğuyum. Babam Elazığ’a ilk halı fabrikasını kurmaya gidiyor, sonra merkezi Elazığ’da olan Karayolları 8. Bölge Müdürlüğünde çalışıyor ve ben orada doğuyorum. Anneannemin de babaannemin de evleri Akyol mahallesindeydi. Annem de babam da avlulu, havuzlu, geniş hayatlı eski Antep evlerinde doğmuş ve yaşamışlar. Çocukluğumda Gaziantep’e geldiğimiz zaman bu evlerde akrabalarımla çok güzel anılarım oldu.

Meslek seçimi tercihinizde ne etkili oldu? Mesleğiniz sizin için ne ifade ediyor?

Mesleğim yaşam tarzım. Bizi öteki bireylerden ayıran özelliklerimizin tamamı, kişisel kimliğimizi oluşturur. Bir de mesleki profesyonel kimliklerimiz var. Hekimlik öyle bir meslek ki, kişisel ve mesleki kimlikler birleşik yaşanıyor. Benim de kimliğim mesleğimle örtüşüyor. Hekimlik, işyerinizde bırakabileceğiniz profesyonel bir kimliğin ötesinde yaşam tarzınız, karakteriniz oluyor.

Ben lisanslı dağcıyım ve bir gün dağın başında, tırmanırken mola verdiğimiz yerde o yörenin bir yaşlısı rahatsızdı, ‘bakar mısınız’ dediler. Gittim, baktım ve o an yanımda bulunan ilaçlarla gereken müdahaleyi yaptım. O yaşlı kadın ve yakınlarının minnet duygusuyla yansıttıkları güzelliği anlatamam. Yine bir Amerika seyahatimde uçaktayım, ayak bileğimi de burkmuştum… Kendime bir jest yapayım dedim ve Business Class ile uçuyordum. Tam havalandık, ayağımı yükseğe uzattım, portakal suyum elimde keyifle dinleneceğim, baktım bir anons, “acil durum, yolcularımız arasında hekim var mı?’ ☺. Meğerse uçaktaki tek hekim benmişim. Uçağın en arkasında bir kadın yolcu havale geçiriyormuş, dili solunum yollarını tıkamış, acil ve vahim bir durum. Hemen gereken müdahaleleri yaptım, kadın rahatladı, kendine geldi. Yerime geçerken tüm uçak alkışlıyordu. İşte bu hekimliğin en büyük ödülü. Mesleğimi çok seviyorum ve hekimlik her yerde hayatımın bir parçası. 

SEVDİĞİM İŞİ AŞKLA YAPIYORUM

Ailem her zaman çok destek oldu, ablalarım en büyük şansımdır. Okul hayatım hep birincilikler ve başarılarla doluydu, üniversite öncesinde de hiç ikinci olmadım. Cerrahpaşa Tıp ilk tercihimdi, dereceyle girdim. Tıbbi etik çok sevdiğim bir alan. Sevdiğim işi aşkla yapıyorum. Üniversitede doktor yetiştiriyorum, öğrencilerime iyi hekimliğin ne olduğunu, hekimlik ruhunu öğretiyorum. 

Akademik çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Şu an üniversitede çok önemli görevleriniz var…

İki kariyerim var, iki alanda ders veriyorum. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi kurucu ana bilim dalı başkanıyım. Ayrıca, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde “Çevre Etiği” ile “Biyoetik ve Biyopolitikalar” doktora dersleri veriyorum. Özellikle çevre etiğine odaklanıyorum. İnsanlık olarak geleceğimizi kendi ellerimizle yok ediyoruz. Bu alandaki çalışmaları çok önemsiyorum. Aynı zamanda ben bir hekimim. Hekim kimliğim bu konuya bakış açımı çok genişletiyor. 

Akademisyenliğin en güzel yönlerinden biri de her zaman öğrencilerime öğretirken, öğreniyorum ve gelişiyorum. Ankara Üniversitesi’ndeki doktora öğrencilerim mülkiye müfettişleri, emniyet müdürleri, hukukçular… Multidisipliner çalışmayı seviyorum, bakış açımı, vizyonumu genişletiyor, enerjimi arttırıyor. TOBB, TÜRMOB, TBB gibi birçok kuruluşta iş etiği konferansları veriyorum. 

İŞİMİZİN ÖZNESİ DE İNSAN NESNESİ DE İNSAN

Bizim mesleğin ‘pardon’u yok. Düşünün, beyin cerrahısınız ve çalışma alanınız beyin. Tek bir yanlış hücreye dokunsanız; konuşmaya, görme ya da hareket kabiliyetine zarar verebilirsiniz. Bu durumun ‘pardon’u olur mu? Hekimlikte “Pardon” yoktur. Mükemmel olmak zorundasınız, her zaman!.. 

Etikten bahseder misiniz? Nedir tıp etiği?

Öğrencilerime tıp mesleğinin etiğini öğretiyorum. Nedir etik? Evrensel olarak iyi ile kötüyü ayırt etmek. İleri uzmanlık bilgisiyle tıp alanında, klinikte karşılaştıkları ikilemli durumlarda iyiyle kötüyü ayırt edebilme, doğruyu seçme becerilerini geliştirmeyi hedefliyorum. Siyahla beyaz gibi iyiyle kötüyü çok rahat ayırabildiğimiz yerler var ancak bunların birbirine çok yakın ve karışık olduğu, gri durumlar da var. Sınırlar nerede başlar nerede biter? Mesela, ötenazi, ölüm bir hak olabilir mi? Ya da organ nakli… Tek bir böbrek var ve dokuları bu böbreğe uygun olup organ bekleyen birden çok  hasta içinde hangisine öncelik verilmeli, neden? Ya da kürtaj… Bırakıldığında insan olma potansiyeli taşıyan bir oluşumun, embriyonun, hangi noktada sonlandırılacağı kararı, o oluşumu hangi noktada insan saymaya başladığınızla ilgilidir. İslam dininde ruh üfleme kavramı var. Ruh üflemesi gerçekleşmeden pıhtı sayılıyor. Yasal süre olarak ülkemizde 10 haftadır. Fakat özel durumlarda etik yönden tartışılması gereken yönler vardır. Kürtajın tamamen yasaklanması çok kötü sonuçlar doğurabiliyor. Yasaklandığı ülkelerde genç kadın ölümleri artıyor. İstenmeyen çocuğun dünyaya getirilmesi durumunda o kadın toplumdan dışlanabiliyor. Yasaklanmamalı ancak sınırları iyi çizilmeli diye düşünüyorum. Bunlar hep tıp etiğinin alanına giriyor yani benim alanım. Hekimlikte böyle ikilemde kalınan durumlarda en doğru kararı verebilmek, gerektiğinde hata yapan hekimleri de cezalandırmak. 

DÜNYANIN EN ESKİ MESLEĞİ HEKİMLİK

Bir de, tıp mesleğine bakış açımıza derinlik kazandıran, tıp tarihi boyutu var. Mesleğimiz dünyanın en eski ve en uzun eğitim gerektiren mesleğidir. Hekimlik çok eski kuralları barındıran bir meslek olmasının yanı sıra sürekli yeni buluşların olduğu, bilimsel ve teknolojik gelişmenin doğrudan yansıdığı dinamik bir alandır. Yaşamlara dokunduğun renkli bir dünyadır. Her insanla bambaşka boyutlar kazanırsın. Hekimlik başlı başına fizik ya da kimya gibi sadece tek bir bilim alanı değildir. İnsanları iyileştirmek için tüm bilimlerden faydalanırız. Hekimlik, uygulamalı bilimsel bir etkinliktir.

Bilgi ve tecrübelerinizi paylaşımınızla da biliyoruz sizi, sık sık konferanslara katılıyorsunuz, yanı sıra kitaplarınız da mevcut…

Ulusal ve uluslararası 3 bine yakın konferansa katıldım diyebilirim. Bu bir rekor olabilir. Bilgi ve tecrübelerinizi uygun bir dille toplulukla paylaşabilmek çok önemli ve benim öncelikle hitap ettiğim kesim hekimler… Hekimler, zeki ve çok çalışması gereken meşgul insanlardır. Bilimsel olarak, kendilerine ve mesleklerine yararı olmayacak konuları dinlemeye vakit ayıramazlar. Önemli bilimsel kongrelerin birçoğunun açılışında davetli konuşmacı olarak yer almaktan onur ve mutluluk duyuyorum. ☺

Çoğunlukla hekimlere yönelik konuşmalarım oluyor ancak tıp etiği ve toplumsal etiğin kesişiminde yer alan konularda topluma yönelik konferanslarım da çok oluyor… Örneğin obezite ve etik ya da kanser ve etik, kadına şiddet gibi konuların toplumsal yönü de çok önemlidir. Hekimlere yönelik daha teknik bir dille ve kanıta dayalı bilgiyle konuşurken, topluma yönelik konuşmalarımın dili daha sade ve anlaşılır olmalıdır. 

OLGULARLA ÖĞRETİRİZ, OLAYLARI YAŞARIZ

Bir vaka karşınıza geldiğinde onu orada en doğru ve hızlı şekilde çözecek kişi bir hekim olarak sizsiniz. Hastalık yoktur, hasta vardır. Bir kurban bayramının ilk günü acildeyim, 23 yaşındaydım. Elini kıyma makinesine kaptırmış, kasap çırağı bir genç geldi. Makineyi durdurup içinden elini çıkarmışlar, felaket bir görüntü ve acil bir durum, o an hekim olarak en doğru müdahaleyi yapmak durumundasınız.

Diğer taraftan servisten indiğinde otomobil çarpması sonucu yaralanan 12 yaşında bir öğrenci. Kan kaybı çok fazla ve çocuk artık bilincini kaybetmiş. Operasyona alınmak üzere hazırlıklar yapılıyor, o sırada aile geliyor ve sizinle ısrarla konuşmak istiyor. Sterillenmişsin, ameliyata gireceksin, zamanla yarışıyorsun, aile ‘sakın kan verme doktor, biz yehova şahidiyiz’ diyor. ‘Ölür’ diyorsun, ‘Ölsün, ne gerekirse imzalarız kan vermeyin, sorumluluğu üstleniyor ve izin vermiyoruz’ diyorlar. O an ne yaparsın? Karar vermek zorundasınız. 12 yaşındaki bir çocuğun hayatı söz konusu. Tıbbi etik ikilem!.. 

12 özgün kitabım var

Tıp Etiği, Biyoetik – Biyopolitikalar, Kuramsal ve Uygulamalı Tıp Etiği, Etik Kurullar, Kanser ve Etik, Obezite ve Etik, Organ Nakli ve Etik, Estetik ve Etik, Beyin ve Etik, Genetik ve Etik gibi alanlarında çok özel ve özgün kitaplarım var.

 Kadınlar konusunda hassas bir yapınız var… İşte, sosyal hayatta, toplumda olması gereken ‘güçlü kadın’ profili nedir?

Bağımsız, kendisiyle ilgili konularda özgürce karar verebilen, sevdiklerine sahip çıkan, kendi geçimini kendisi sağlayabilen kadın diye tanımlayabilirim… Gazi Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü yaptım. Bakanlığı döneminde Sayın Fatma Şahin’le kadınlara yönelik çok sayıda projede ortak çalışmalarımız olmuştur. Kadınlar için çok çaba gösterdim. Ben şanslıydım okudum, her kadın böyle bir şansa sahip olamıyor. Kadını eğitimden yoksun bırakmak en büyük şiddettir. Eğitimli kadınlar zaten kendileriyle ilgili bağımsız kararlar alabiliyor. Kadının kendini var edebilme potansiyelinin önünde o kadar çok engel var ki. Kadınlara yönelik, toplumsal sorumluluğum olduğu inancındayım. Kızların okuması, okumamış kadınların meslek sahibi olabilmesi için destek vermek her zaman önem verdiğim ve emek harcadığım bir konudur. Türkiye’de ilk kez kadına yönelik şiddeti önleme birimi Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Müdürü olduğum dönemde, acil servis içinde 24 saat hizmet veren bir birim olarak kurulmuştur.

 KIZ ÇOCUKLARI EĞİTİLMELİ

Bir gün Gazi Üniversitesine 14 yaşında bir kız çocuğu geldi, hamileydi. Ensest vakasıydı. Kürtaj yapılsın mı yapılmasın mı tartışmaları? Sosyal pediatri, ‘kürtaj yapılsın, bu çocuk doğuramaz’ derken, doğum uzmanı, ‘ben yapamam bebek 6 buçuk aylık olmuş’ diyor. İki bölüm arasında fikir ayrılığı yaşanıyor, benim öyle haberim oldu. Kızın annesiyle de konuştum, her şey gözlerinin önünde yaşanmış yıllarca ve engel olamamış… Eğitimi yok geliri yok. Ona bir iş bulduk, hayata bakış açısı, duruşu tamamen değişti. O kadın eğitimli ve ayakları üzerinde durabilen bir kadın olsa kızına dokundurtmazdı. Kadercilikten, sorumluluk üstlenen bir bireye dönüştü. Çaresizlik kadınlara istemedikleri şeyleri yaptırabiliyor. Kadın konusu çok önemli! Toplumun yarısı kadın. Bir toplum, kadını dışlayarak ilerleyemez. Kadına karşı ayrımcılık, kendisini geliştirmesine yönelik engeller çok fazla. Bu nedenle kız çocuklarının okuması için elimden geleni yapıyorum. Gaziantep’te bu konuda çok başarılı sivil toplum kuruluşları var. Eğitimli Gaziantepli gencecik kadınlar büyük işlere imza atıyorlar, okullar yaptırıyorlar, durumu iyi olmayan kız çocuklarına destek oluyorlar... Çok takdir ediyorum!.. Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Gaziantep şubesi üyesi olmakla da gurur duyuyorum. Eğitimli kadınlar olarak, bu konularla ilgilenmek konusunda topluma borcumuz var.

 Hayattaki en önemli düsturunuz nedir?

Çevreyle ve doğayla barışık, tüm canlıların bir arada olduğu, insanların sahip olduğu  potansiyelini gerçekleştirebileceği, sağlıklı ve mutluluk için üreten bir dünya…Ütopyam!..

Canlılardan biri yok olduğunda biz de yok oluşa doğru gidiyoruz. Canlı, cansız bütün ögelerin bir arada korunduğu bir çevre ile ancak insanlık geleceğini sürdürebilecek. Onun için tüm yaşam formlarına karşı sorumluluğumuz var. Bilimsel gerçekler ışığında gelecek kuşakların yaşam hakkını yok ettiğimizi düşünüyorum. Doğaya, kadına, hayvana saygılı, daha adil ve yaşanabilir bir dünya hayaliyle, daha çok çalışmak için motive oluyorum.

Datça’da Uluslararası Etik Akademisi kurma hayalim vardı… Şimdi belki de bu akademiyi ahilik geleneğinin hala yaşatıldığı ata memleketim Gaziantep’te kurmalıyım diye düşünüyorum.

 Duygularınız ve mantığınız arasında ikilemde kaldığınız oluyor mu?

Duygusuz insan olmaz, zekâmız ve mantığımız kadar bizi biz yapan en önemli özelliklerimizden biri duygu. Duygular olmadan etik karar veremezsiniz çünkü etik karar verdiğimiz insanın da duyguları var. Doğru karar verirken tabi ki mantığımız kadar duygularımız da çok önemli.

 Gaziantepin sizin için ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Gaziantep’e dair duygularınızı paylaşır mısınız bizimle?

Gaziantep’in kahramanlık mücadelesiyle, tarihiyle, atalarımın geçmişiyle gurur duyuyorum. Bizim aile kurtuluş mücadelesinde çok şehit vermiş. Antepli olmak hakikaten büyük onur, gurur duyuyorum. Antepli olmanın tipik özellikleri tabi bende de var. Bağımsızlığımıza çok düşkünüz. Bize güçle otorite ile zorla bir şey yaptırmak imkansız. Kendi işimizi kendi çabamızla yapar ve geliştiririz. Antepli üretkendir. Haftanın 6 günü deli gibi çalışır ama pazar gününü ailesine, kendine ayırır. Ben de çok çalışıyorum bir yandan çift kariyer, bir yandan kadın konusundaki çalışmalarım… Her anım dolu dolu. Bir hayata birkaç yaşam sığdırıyorum. Her gerçek Gaziantepli gibi iyilikle, güzellikle anılan izler bırakmak istiyorum. Tüm bu tempoya rağmen ben de dinlenmeyi, yaşamın sunduğu güzelliklerin tadını almayı da biliyorum çünkü Antepliyim☺.

 Sık sık geliyor musunuz? Geldiğinizde Yapmadan, görmeden, uğramadan dönmem’ dediğiniz neler var?

Uzun bir aradan sonra Gaziantep’e ilk defa gelip uyuduğumda gece birden uyandım ve garip bir duygu hissettim… Atalarımın yaşayıp öldüğü, köklerimin bulunduğu toprağımdaydım.

Belki herkeste vardır bu içgüdü, bu konuda bir kitap okumuştum. Uzaklarda yaşasanız da, hiç görmeseniz de, bir süre sonra gen çeker ve ata topraklarına gitmek istersiniz. Ben o gece bunu mutlulukla hissettim, ait olduğum yerdeydim. Gaziantep’te her zaman yaşayanlar belki bunu tam anlamıyla algılamaz. Dünyanın birçok yerini gezdim, çok uzak diyarlar gördüm ama Antep benim toprağım. Benim köklerim, kan bağım burada. Ata memleketim Gaziantep.

En yakın arkadaşlarım, en benzer duyguları paylaştığım dostlarım burada. Gaziantep’e özlemle geliyorum, onlarla bir araya geliyor, akademik, entellektüel ve dostça sohbetlerle güzel vakit geçiriyorum. Dünyaya Gaziantep’ten bakmayı seviyorum.

 GAZİANTEP’TE KİTAP KULÜBÜM VAR

İki kitap kulübüm var biri Ankara’da biri burada. O kitap kulübünün toplantılarına geliyorum. Bence en derin ve zor konularda, en entelektüel yorumların yapıldığı kitap kulübüm burada.

Antep’e her geldiğimde Bakırcılar Çarşısına muhakkak uğrarım. Oraları gezmeyi çok seviyorum. Tabi ki yemekleri tatmadan dönmüyorum. Dışarıda tatmayı sevdiğim lezzetler çok fazla ancak Antep’in tencere yemeklerini daha çok seviyorum. Antepli olunca tabi buraya geldiğimde akraba davetleri eksik olmuyor ☺. Şiveydiz, yoğurtlu patates, pirpirim aşı, tarhunlu börek çok severim. (Tarhun çok şifalı bir ot, bunu hekim olarak söylüyorum ve mutlaka tavsiye ediyorum)

 Siz de yapar mısınız, favoriniz hangisi?

Amerika’da bile Antep yemeklerini yaparım. Oğlum Antep yemekleriyle büyüdü, şimdi evinde de Antep’ten giden salça, tarhun ve diğer ürünleri bulabilirsiniz. Benim evimde de yöresel ürünlerimiz her daim vardır, yemeklerimi de onlarla yaparım. Ve yemek yapmayı çok severim. Tabi ki her zaman yapamıyorum ama yemek yaparken önemli ve zor problemleri çözerim. Dinlenirim, mutlu olurum. Hele sevdiğim insanlara yemek yapmaya bayılırım.

 Kendinizi tanımlamanızı istesek nasıl bir cümle kurardınız? Nedir sizi siz yapan en belirgin özellikleriniz?

Özgürlük… Bağımsızlığım çok kıymetli. Etikte de doğru karar vermede de pek çok alanda özgürlük çok önemli. Özgür değilsen sen sen değilsindir.  İnsanı toplumda ve dünyada kendisi olarak var eden şey özgürlüktür. Aşk bile özgürlük ve cesaret gerektirir.

 Neler yapmaktan keyif alırsınız? Dinlenme anlayışınızı bizimle paylaşır mısınız?

Evde oturup ayaklarımı uzatıp televizyon izleme alışkanlığım yok. Evdeysem kendime muhakkak uğraşacak bir şeyler bulurum. Müzik dinleyerek okumayı çok severim. Çiçeklerimle uğraşmaktan mutluluk duyarım. Her gün muhakkak sporumu yaparım. Ankara’da Park Oran’da oturuyorum. Göleti, şelalesi olan çok geniş bir bahçesi, ödüller alan bir peyzajı var, ormanın yanında ama güvenli bir yer. Her mevsim, her saat yürüyebileceğim bir ortam. Gece geç saatte bile rahatlıkla çıkıp yürüyorum. Yogayı çok seviyorum. Okumayı çok severim, büyük kütüphanesi olan bir evde büyüdüm. Herkes kitap okurdu, okuma yazma öğrenmeden önce bile, ablalarıma kitap okuttururdum.

 HAYATTA BAŞARININ TEMELİNDE ÜÇLÜ SACAYAĞI OLARAK AİLE, SAĞLIK ve İŞ BİRLİKTE ÇOK ÖNEMLİ!

Bir insanın değerinin en nesnel ölçütü, üreterek topluma kattığı değerdir, yani işidir. İkincisi ailemiz çok önemli, olmazsa olmazımız. Bir de bedenimize, sağlığımıza, eğitimimize yani kendi niteliğimize verdiğimiz emek önemli. Bu sacayaklarından birini kaybettiğimizde, diğer ikisine odaklanarak süreci yeniden denge  haline gelene kadar götürmek gerekiyor.

 Kutu:

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kurulduğu günden bu yana ders vermek için geliyorum. Tıp eğitimi için en önemli gerek koşul olan büyük bir hastanenin olması, özenle iyi seçilmiş dünya standartlarında hoca kadrosu önemli bir avantaj, öğrencileri çok iyi yetişiyor.

 OĞLUMLA GURUR DUYUYORUM

 Bir oğlum var. O da bilim insanı, şu an Amerika’da Texas (Dallas) UTSW Tıp Fakültesi’nde Algoritmik Terapötik Onkoloji alanında, yani yapay zeka ile kanser ilacı keşfi konusunda, kurduğu Çobanoğlu laboratuvarının başında hoca olarak çalışmalarını sürdürüyor.  Amerika’da ‘Tıbbın dâhileri’ adlı yayında kendisine yer verildi. Gaziantep tarihi ve kültürünü çok iyi bilir, ‘nerelisiniz’ diye sorulduğunda gururla, “Gaziantepliyim” der. ☺ Antep yemeklerini çok sever. Yakın zamanda evlendirdik. Gelinim de bu yıl Nobel Tıp ödülünü alan James Allison ile birlikte çalışıyor, o da bilim insanı. Düğünlerini Antep’te yapmayı çok arzu ediyorduk. Amerika’dan dünyanın dört bir yanından konuklar geldi. İstanbul boğazında, Sabancı Atlı Köşk’te yaptık. Murat Can’ın ricası ve Güler Sabancı’nın özel izniyle orada yapılan tek düğün oldu.

Sosyal Medyada Paylaş