Yükleniyor...

SAFFET EMRE TONGUÇ Gaziantep’i anlatıyor

15 Şubat 2014

Profesyonel bir rehber ve seyahat yazarı olarak tanıdığımız Saffet Emre Tonguç’a Gaziantep’i sorduk. Şehrimize defalarca gelmiş; “Türkiye’de görülecek 101 Yer” ile “Turkey 101” kitaplarında da çok yer ayırdığım bu coğrafyanın en güzel şehirlerinden biri Gaziantep’’ diyor Tonguç. İşte bir gezginin gözünden Gaziantep…

Dünya çapında yıldızları, devlet başkanlarını Türkiye’de gezdiren isim  o. Oprah Winfrey,   Madeleine Albright, Colin Powell, Robert Redford, Calvin Klein, Kevin Spacey, İstanbul’u gezdirdiği isimlerden bazıları. Boğaziçi Üniversitesi’nin Turizm ve Otel Yöneticiliği, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler ile Osmanlı Sosyal Tarihi yüksek lisans bölümlerinden mezun oldu. Viyana Ekonomi Üniversitesi’nde (Wirtschafts Universitat) işletme üzerine doktora çalışması yaptı.

 

 

1987 yılında turizm bölümü öğrencisiyken profesyonel rehberliğe adım attı. Fotoğraf çalışmaları, 1990 yılından itibaren Amerika ve Avustralya başta olmak üzere çeşitli ülkelerdeki dergi ve internet sitelerinde yayınlandı. Turizm Bakanlığı’nın açtığı yarışmalarda bazı fotoğrafları bakanlık tarafından satın alındı, fotoğraf sergisi açtı. Tasarımını yaptığı çeşitli ev ve bahçeler Maison Française, House Beautiful, Home Art, Marie Claire, Elele, İnStyle veBanyo + Mutfak gibi dergilerde yer aldı. Gerek mesleki, gerek şahsi ilgisinden dolayı 122 ülkeye seyahat etti. Türkiye’nin tanıtımı için çeşitli panel ve seminerlere katıldı. CNN International’ın “Earth Matters” isimli Türkiye ile ilgili bir programında misafir konuşmacı olarak bulundu. ABC Televizyonu’nun “Good Morning America” programında sunuculuk yaptı. TV ve radyo programları gerçekleştirdi. Hürriyet Gazetesi’nde Ayşe Arman’ın yaptığı röportajda “Dünyanın en tuhaf yerlerine giden adam” olarak tanıtıldı. Hürriyet Gazetesi’nin Seyahat ekinde, İstanbul Life ve Skylife dergilerinde devamlı yazıları çıkan Saffet Emre Tonguç’un yazdıkları ve yaptıkları yurtdışında, Conde Nast Traveler, Travel and Leisure, National Geographic ve Lonely Planet gibi yayınlarda yer aldı. İstanbul the Ultimate Guide adlı kitabı New York Times ve International Herald Tribune gazetelerine haber oldu.

Dünya başkanlarınave jet sosyetesine İstanbul’u anlatan adam, Cemiyet okurlarına kendi kaleminden Gaziantep’i anlattı. Saffet Emre Tonguç’un İstanbul turlarına katılanlar şöyle söylüyor: “Biz İstanbul’u daha önce hiç tanımıyormuşuz”. Turlarına katıldığı kişilere  İstanbul’un her köşesini ve yalılarını tarihi ve hikayeleriyle anlatan Tonguç, sosyal medyadaki binlerce takipçisine de paylaşımlarıyla çok şey katıyor. Keyifle okuyacağınız, Tonguç’un gözüyle Gaziantep turu başlıyor…

 Gaziantep sizde neleri anımsatıyor?

 2012 yılında “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”ne, Arkeoloji alanında Gaziantep Zeugma Antik Kenti ve Müzesi layık görüldü, müze Trip Advisor seyahat sitesinin ziyaretçileri arasında yaptığı ankette de, ''Mükemmellik'' ödülünü aldı. Son yıllarda şehir adeta yeniden yaratılmış. 1500’ün üzerinde bina restore edilmiş.  Belediye başkanı Dr. Asım Güzelbey ve vizyonu son derece geniş olan ekibi şehrin çehresini tamamen değiştirmiş. Güzel gelişmelerin sadece İstanbul, Ankara ve İzmir ile sınırlı kalmaması çok hoşuma gitti. Gaziantep’in adıyla ilgili anlatılanlar en az tarihi kadar zengin. Bilinen ilk ismi “Torosların karşısındaki Antakya” yani "Antiochia ad Taurum". Daha sonraları kayıtlara geçen “Ayıntap” için de farklı anlamlar ifade ediliyor. Ayıntap’ın Farsça “Pınarı bol” anlamına geldiğini söyleyen de var, Hititçede “Han toprağı” demek olan “Hantap”tan türediğini dile getiren de. Antep adının kaynağı kesin olarak bilinmese de “Gazi” unvanı 1920’den sonra Kurtuluş Savaşı’ndaki on aylık kuşatma esnasında Fransızlara karşı gösterdikleri direnişten dolayı verilmiş.

Gaziantep, Hititlerden Perslere, Romalılardan Araplara kadar çok sayıda uygarlığa ev sahipliği yaptığından, mimari ve tarihi eserler açısından çok zengin bir yerleşim. Şehre vardığınızda Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarının da imzalarını görüyorsunuz. Önerim Gaziantep’i keşfetmeye kaleden başlayıp şehrin tarihi merkezi olan Kültür Yolu’nun adımlanması.

 Gaziantep'e gitmeyi düşünenlere tavsiyeleriniz neler?

 Bana göre şehirde muhakkak görülmesi gereken yerler şunlar:

 Kale

 Kimlerin ne zaman yaptığı bilinmiyor. Vakur duruşunun biraz da bu gizemden kaynaklandığını düşünüyor insan. Binlerce yıllık kalıntıların üzerine inşa edilmiş. Romalılar kendi halinde bir gözetleme kulesi olarak yapmışlar. Bugünkü görkemine M.S. 6. yüzyılda ulaşmış. Orijinal halindeki 36 kulesinden sadece 12’si günümüze ulaşabilmiş. Defalarca geçirdiği restorasyonlardan biri Kanuni döneminde yapılmış. Rivayet o ki bir zamanlar kalenin inşaatı devam edebilsin diye dönemin beyinin kızı yüzüğünü satmış. Kale bu yüzden geçmişte “Kala-i Füsus” (Yüzük Kalesi) olarak da adlandırılmış.

 Şirvani Camii

 Hz. Muhammed’in soyundan geldiği söylenen Şirvani Mehmed Efendi’nin caminin banisi mi olduğu yoksa onarımını mı yaptırdığı konusu tartışmalı. Bir zamanlar şehirde minaresinde iki şerefe olan tek camiymiş. Halk o yüzden hala “İki Şerefeli Cami” adını kullanabiliyor. İlk yapıldığında şemsiye şeklinde olan minare külahı bugün sivri. Yapım tarihi bilinmemekle birlikte Osmanlı öncesi döneme tarihleniyor. Ahşap işçiliği mükemmel. Hareketli minber sizi şaşırtmasın. Bu şehre ait bir özellik.

 Tahtani Camii

 Bir adı da Tahtalı Camii olan yapının banisi ve yapım yılı bilinmiyor. Adını ilk yapıldığında ahşap malzeme kullanıldığı söylentisine borçlu. Kitabesinde geçen 16. yüzyıl tarihi onarımına ait. Geçirdiği birçok onarım sonrası orijinal görüntüsünden uzaklaşmış, ancak taş işçiliğindeki ustalık hala göz dolduruyor.

 Mevlevihane (Tekke Camii)

 Semahane, cami, derviş odaları, şeyh evi ve çeşmeden oluşan külliye 1638 yılında yaptırılmış. Son derece sade bir yapı. Giriş kapısında kullanılan motifleri şehirde başka yerde görme imkanınız yok. Camiye tıknaz, yuvarlak ve şemsiye başlıklı bir minarenin altından geçerek giriyorsunuz.

 Alaüddevle Camii

 Banisi Dulkadiroğulları’nın son beyi Alaüddevle. Halk “Ali Dola” da diyor. Sadece minaresi orijinal. Harap haldeki cami 19. yüzyılın son senelerinde yeniden inşa edilmiş.

 Handaniye Camii

 Handan Ağa tarafından yaptırılan cami 16. yüzyılın ikinci yarısına tarihleniyor. Antep’in savunması sırasında viraneye döndüğünü kitabesinden öğreniyoruz. Başarılı bir restorasyonla hayata döndürülen caminin muhteşem bir kündekari taç kapısı var.

 Karagöz Camii

 İnşaatı 1756-1758 yılları arasında tamamlanan caminin banisi Battal Ağa. Cami adını bir Türkmen boyundan alıyor. Gaziantep camilerinde görülen renkli taş süslemelere bu küçük camide de rastlıyoruz. Alçakgönüllü bir sadeliğin hakim olduğu caminin minberi ahşaptan.

 Bakırcılar Çarşısı

 16.yüzyıldan itibaren şehrin en önemli zanaat dallarından biriymiş bakırcılık. 20. yüzyılla beraber eski önemini yitirmeye başlamış. Tek katlı dükkanlar 19. yüzyıldan kalma. Zaman içinde yıpranmış, bakımsız bir görüntü sarmış çarşıyı. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, tarihine sahip çıkmak için başlattığı projelere Bakırcılar Çarşısı’nı da dahil edince çarşı eski güzel günlerine geri dönmüş. Tüm ahşap doğramalar ve camekanları aslına uygun olarak yenilenen çarşı tekrar hareketlenmiş. Çarşıyı gezerken babadan oğula aktarılan geleneksel bakır işleme yöntemlerini de görme olanağınız var. Bakırcılar Çarşısı, Sokak Sağlıklaştırma Projesi “Tarihi Kentler Birliği Tarihi ve Kültürel Mirası Koruma Proje ve Uygulamaları Özendirme Yarışması”nda Başarı Ödülü almış.

 Buğday Pazarı (Arasası)

 Eskiden buğday ticaretinin merkeziymiş. Bir ana avlu ve onun etrafını saran dükkanlardan oluşuyor. 19. yüzyılda inşa edilen yapı Osmanlı han mimarisinin tipik örneklerinden. Büyükşehir Belediyesi’nin tarihi canlandırma projesi kapsamında hayata döndürülmüş.

 Zincirli Bedesten

 1718 yılında Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmış. Asıl adı da Hüseyin Paşa Bedesteni. Halk Zincirli Bedesten ya da Kara Basamak Bedesteni olarak adlandırmış. “L” planlı, yaklaşık 80 dükkanlı bedestenin 5 kapısı var. Bir dönem et ve sebze hali olarak da kullanılmış. Kültür Yolu projesi kapsamında başarılı bir restorasyon geçirmiş. Dükkanlar elişleri, yemeni, sedef, gümüş gibi şehrin tarihine uygun zanaatlere tahsis edilmiş. Sağlanan aydınlatma ile akşamları da çok hoş bir görüntüye kavuşuyor.

 Yüzükçü Han

 Kapısının üzerindeki kitabesinde yazılı olan 1897 sizi yanıltmasın. Bu, yapım yılını değil onarım tarihini gösteriyor. Yapı iki katlı. Alt kat odaları avluyu tamamen, üst kat odaları ise kısmen çevreliyor. Misafirler üst katı kullanıyormuş. Yüzük esnafının dükkanları ise alt kattaymış. Yanındaki mağara şeklindeki ahır halk arasında develik olarak biliniyor.

 Anadolu Hanı 

  1. yüzyıl başlarına tarihleniyor. Yolcu hanı olarak inşa edilmiş han iki katlı. Diğer hanlardan farklı olarak iki avlusu var. “U” planlı yapı bugün halıcılar çarşısı olarak hizmet veriyor.

 Tütün Hanı

 Şehirdeki en küçük hanlardan biri. Yaklaşık 200 senelik olduğu tahmin ediliyor, çünkü ne yapım ne de onarım kitabesi var. Adını bir zamanlar burada satılan ve hatta gümrüklemesi bile yapılan tütünden alıyor. Kayaya oyulmuş bodrum kısmını mutlaka görün. Nazarlıklar, otantik eşyalar, halı ve kilim satan dükkanlara göz atmayı unutmayın. Hava serinse ortasındaki avluda bulunan masaların altındaki yorganları üzerinize çekin, kahve keyfi yapın.

 Kürkçü Han

 Kitabesine göre 1890 yılında inşa edilmiş. Klasik Osmanlı yolcu hanları mimarisinin tüm özelliklerini yansıtıyor. Alt kat ahır, depo ve dükkan olarak, üst kat konaklama için kullanılırmış. Sabunhane bölümü 1887 yılında hana bitişik inşa edilmiş. Üç katlı sabunhanenin ilk katındaki dehliz Kürkçü Han ile bağlantıyı sağlıyor.

 Tahmis Kahvesi

 Almacı Pazarı ve Buğday Pazarı’nın biraz ilerisinde, Mevlevihane’nin (Tekke Camii) yanında yer alıyor. 1640 yılında inşa edilen iki katlı yapı şehrin en ilginç mekanlarından biri. Tahmis “kahve dövülen yer” demekmiş. Menengiç kahvesini deneyin.

 Kültür Yolu üzerinde sadece bu kadar tarihi han olduğunu mu sanıyorsunuz? Pürsefa Han, Emir Ali Han, Yeni Han, Budeyri Han, Hışva Han, Millet Han, Gümrük Han, Şira Han, Yemiş Han ve Tuz Hanı diğerleri. Bazıları restorasyon geçirmiş, geri kalanlar ise sabırla sıralarını bekliyor.

 Gaziantep Büyükşehir Belediyesi kenti bir müzeler şehrine dönüştürmeye kararlı. Bu amaçla yapılan çalışmalar sonucu 12 müze hizmete açılmış. Diğerlerinin de çalışmaları devam ediyor. Bu müzelerden Gaziantep Savunması ve Kahramanlık Panoraması Müzesi, Mutfak Müzesi ile Cam Müzesi Kültür Yolu’nun üzerinde. Kahramanlık Müzesi, Kale’nin içinde. Antep’in destan yazan savunmasına katılan halk resimler, rölyefler, maketler ve heykellerle anlatılmış. Medusa Cam Eserler Arkeoloji Müzesi ise kendi alanında Türkiye’deki tek özel müze. Birkaç eski Gaziantep evinin restore edilmesiyle sağlanan alanda yaklaşık 2000 cam eser ile 1000 altın ve gümüş eserden oluşan bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor. Bununla yetinmeyen müze, bir kültür sanat merkezi işlevini de sürdürüyor.

 Kültür Yolu’nda tarih başınızı döndürdüğünde soluklanmak için seçilebilecek en uygun mekanlardan biri Kır Kahvesi. Çeşmesinden ötürü Kumandan Kahvesi olarak da biliniyor. Özellikle baharla birlikte daha bir canlanıyor. Geçmişten gelen kahve kültürünün yaşatılması amacıyla başarılı bir restorasyon geçirmiş.

 Kültür Yolu üzerinde ilgi gören bir diğer tarihi miras da Naib Hamamı. 16. yüzyıl sonu ya da 17. yüzyıl başlarında inşa edildiği düşünülen hamam için Gaziantepliler “mücevher” sıfatını kullanıyorlar. Haklılar da. Restorasyonun ardından üstlendiği Osmanlı hamam geleneğini sürdürme görevini başarıyla sürdürüyor. Aynı yol üzerinde 3 tarihi hamam daha var; Göymen Hamam, Dutlu Hamam ve Paşa Hamamı.

 Sizi etkileyen adresler hangileri?

 Önce yemek mekanlarından başlayayım:

 Bayaz Han

 1909 yılında inşa edilen Bayaz Han şehrin sürprizlerinden biri. Halepli mimar ve taş ustalarının maharetli dokunuşları bugün bile herkesi kendine hayran bırakıyor. 2009 yılındaki başarılı restorasyonla yeniden hayata dönmüş. Üst katı, yöresel el sanatlarının ve günlük yaşamın canlandırmalarla anlatıldığı Kent Müzesi olarak hizmet veriyor. Alt kat ise şaşırtıcı bir mekana dönüştürülmüş. 800 metrekarelik bir avlunun etrafında her zevke hitap edebilecek farklı tarz ve menüleriyle restoran, bar, ocakbaşı ve kafe bulunuyor. Terasının keyfini sürmeyi, yöresel ürünlerin satıldığı dükkanları gezmeyi unutmayın.

 İmam Çağdaş Et Lokantası

 Türkiye’nin yüz akı olan kebapçılardan. 120 yıldır kapıları lezzet düşkünlerine açık. Masaya önce küffan ekmeği ile birlikte, biber, limon ve maydanoz geliyor, yanında da bir tas içinde ayran. Patlıcan ezmeli lahmacunu, kebap öncesi deneyebilirsiniz. Yemeği güzel bir baklavayla bitirin (Tel: 0342 231 26 78, 0342 220 45 45).

 Şirvan Et Lokantası

 Mekan son derece mütevazı. Zaten gösterişe de ihtiyacı yok çünkü hem yemek çeşitleri hem de tatlıları akılları baştan alacak lezzette (Tel: 0342 324 25 26).

 Halil Usta

 Zeugma Mozaik Müzesi’nin birkaç sokak arkasında. Dikkat edin, kebapları alışkanlık yapıyor. Gittiğinizde aldığınız kiloların sorumlusu Halil Usta ile tanışın. Sohbetinin keyfi kebaplarının lezzeti ile yarışıyor (Tel: 0342 323 161 16).

 Üçler Kebap

Küçük, gösterişsiz bir mekan. Özellikle lahmacunu ile ünlü. “Daha önce yediğiniz tüm lahmacunları unutun” diyecek kadar da iddialılar. Temizliği ve sıcakkanlı çalışanları sayesinde lezzetli yemekleri tadıyor ve kendinizi adeta evinizde hissediyorsunuz (Tel: 0342 3381828).

 Çavuşoğlu Et Lokantası

 Şehrin merkezindeki lokanta 1958’den beri hizmet veriyor. O günden bu yana kaliteden ödün vermeden kebap ve tatlı çeşitleri sunmaya devam ediyor (Tel: 0342 338 18 28).

 Otel olarak da

 Kale Evi Butik Otel

 Kültür Yolu üzerindeki yapı anlatıldığına göre 20. yüzyılın başlarında yapılmış. İlk zamanlar alt katında değirmen, üst katında ise kahve varmış. Sonraki yıllarda konut olarak kullanılan bina kaleye bitişik. 2007 yılından itibaren butik otel olarak hizmet veren Kale Evi otantik bir ortamda Gaziantep mutfağının keyfini yaşamak isteyenler için de ideal (Tel: 0342 231 41 42; www.kaleevi.com).  

 Anadolu Evleri Butik Oteli

 Şehrin tarihi merkezi olan Kültür Yolu üzerinde geleneksel mimariyi başarıyla yaşatıyor. Gaziantep konaklarının en güzel örneklerinden olan 2 evden oluşuyor otel. 11 oda ve 3 süitin hepsinde banyo bulunuyor. Odaların dışında oturma salonları ve avlunun da keyfini sürme imkanınız var. Zeugma Müzesi’ne, kaleye, çarşı ve hanlarla tarihi camilere yürüme mesafesinde (Tel: 0342 220 95 25;  www.anadoluevleri.com).

 Zeugma Müzesi’yle ilgili neler söyleyeceksiniz?

 “Zeugma antik kenti Büyük İskender’in generallerinden Selevkos I. Nikator tarafından M.Ö. 300’de kurulmuştur. Roma İmparatorluğu’nun en önemli ve en güçlü dört kentinden biri olmasını çoğunluğu Anadolulu askerlerden oluşan Scyhthica (İskit) Lejyonu’na ait üssün burada olmasına borçludur” tarzı bilgileri her kaynakta bulabilirsiniz. Okumak güzel ancak bu antik kenti ve müzesini görmeden hissedemeyeceğiniz bir şey var; Zeugma hayata geri dönmüş. Ben arkadaşım Zahide Bilsay ile ziyaret ettiğimde Anadolu tarihinin uyanmasına tanıklık etmenin mutluluğunu yaşadım. 

Mozaik

Farklı renklerde küçük taş, cam ve ahşap parçalarının (tessera) birleşmesiyle oluşuyor mozaik. Tarih öncesi çağlarda bile tercih edilen bir teknik olmuş. Tercih sebeplerinin arasında neden derin bir felsefe de olmasın diye düşünüyor insan; tek başlarına bir “hiç” olan parçalar bir araya geldiklerinde “çok şey” ifade ediyorlar.

Biliminsanları mozaiğe ilk olarak M.Ö. 3000’lerde bir Sümer tapınağında rastlandığını söylüyor. Mozaik sanatı gelişmek ve günümüz insanını bile kendine hayran bırakacak eserler vermek için M.Ö. II. yüzyılı beklemiş. İlk dönemlerde sadece geometrik desenler kullanılırken Anadolu’da ve Yunanistan’da sanatçılar mitolojik, dini ve toplumsal olayları betimleyecek kadar ustalaşmışlar. Aslına bakarsanız mozaik taban döşemesi olarak yapılmış. Amaç özellikle havuzlardaki suyun toprağa karışmasını engellemekmiş. Bu kadar sade bir hedefle yola çıkmış insanoğlu ama sonuçta muhteşem eserler yaratılmış. Kısaca insanın kendini anlatma ve statüsünü belli etme dürtüleri bu kez güzelliklere vesile olmuş.

 Zeugma Mozaik Müzesi

 30 bin metrekarelik devasa bir alan üzerine kurulmuş müze. Bir tarihi uyandırmak hem zor hem de iddialı bir iş. Gaziantep şehrini yönetenler de bunun farkında olduklarını yaptıkları işlere yansıtmışlar. Sadece bir müze olarak düşünmeyin burayı. Kendinizi mozaik müzesi, arkeoloji müzesi, açık eser sergileme alanı ile sergi ve konferans merkezini de kapsayan büyük bir bilim ve kültür kompleksinin içinde bulacaksınız. Burası aynı zamanda son teknolojinin kullanıldığı “akıllı bir bina”. Müzeye girerken Zeugma Antik Kenti’ndeki bir tapınağa ait olduğu düşünülen Athena heykeli karşılıyor sizi. Bu aynı zamanda içeride mozaikten daha fazlasının olduğunun da ilk habercisi.

 

İçeriye girişte Zeugma’nın anlatıldığı 3 boyutlu kısa filmi seyredebilirsiniz. Antik bir şehrin içinde yürümek isteyenlerin ve özellikle de ilk kez gelenlerin mutlaka izlemesini öneririm. Bir diğer sürpriz de sergilenen mozaiklerden beşinin yere yansıtılan hologramı. Üzerinde yürümek ve balıkları kaçırmak en çok çocukların hoşuna gidiyor.

 Sergilenen eserler bir zaman tüneli algısı oluşturacak şekilde düzenlenmiş. Gezerken, en alt kattaki Roma hamamlarından başlayıp tepedeki evlere doğru yavaşça tırmandığınızı hissediyorsunuz. Girişe yerleştirilen Kommagene stelleri de Zeugma’nın aslında bir Kommagene kenti olduğunu hatırlatma görevini üstlenmişler.

 Antik kent kazılarında ortaya çıkan Poseidon ve Euphrates (Fırat) villalarına ait mozaikler müzenin göz alıcı parçaları. Mozaikler kullanılan renklerin çeşitliliği ve tesseraların küçüklüğü nedeniyle arkeolojik açıdan çok değerli kabul ediliyor. Eserler ait oldukları villalar canlandırılarak sergilenmiş. Bu yöntem sayesinde ziyaretçiler Zeugma’daki yaşamla ilgili ipuçları edinme imkanını da yakalıyor. Sergide gördüğünüz her bir parça bir hikayeyi anlatıyor. Tasvirlerdeki anatomi bilgisi ve canlılık karşısında hayrete düşmeyen yok. Hatta insan bazı gözlerin kendisini izlediği duygusuna bile kapılabiliyor. Çünkü mozaiklerdeki kimi yüzler siz yer değiştirseniz de üç boyutluymuş gibi size bakmaya devam ediyor.

 Mitolojik hikayelerin ve o günkü inanışların betimlendiği mozaiklerdeki öyküler zamanının magazini sanki. Anlatılanlar arasında neler yok ki? Dionisos’un Düğünü, Zeus’un Antiope’ye olan aşkı, Girit Kralı Minos’un karısı Pasiphae’nin yasak aşkı ve daha niceleri. Sergilenen tüm eserler hakkında detaylı bilgiyi müzedeki dokunmatik ekranlardan alabilirsiniz. Bir diğer seçeneğiniz de rehberlerden yardım istemek. Hem Zeugma’ya hem de işlerine duydukları sevgiyi anlatımlarına yansıyan coşkudan fark edeceksiniz.

 Mars heykeli

 Bir zamanlar şehir merkezinde durduğu sanılıyor. Eski görkemli günlerinin hatırına yaklaşık 7 metrelik bir sütunun üzerine yerleştirilmiş. O nedenle de müzenin bazı yerlerinden bakıldığında havada duruyormuş hissini veriyor. Bakmayın siz onun 1,5 metrelik bir heykel olduğuna. Bir elinde kılıcı bir elinde çiçek dalıyla hem savaşı hem de baharı temsil eden heykel kusursuz anatomik oranları sayesinde boyutlarını aşan bir görkemde algılanıyor. Kazılar sırasında tüm ekibi en çok heyecanlandıran bulgulardan Mars heykeli. Nedeni ise günümüze kadar ulaşabilen en eski tunç heykellerden biri olması. Tunç heykeller daha sonraki yıllarda genellikle eritilerek kap kacak yapımında kullanılırken bu heykelin bir şekilde dikkatlerden kaçması mucize gibi geliyor insana. Müzenin başyapıtlarından biri olarak kabul gören Mars heykelinin gözleri altın ve gümüşten yapılmış.

 Çingene kızı

 Karanlık bir labirentten ilerliyor ve ışığın sadece o tanıdık yüze değdiği karanlık bir odaya varıyorsunuz. Müzeyi bizimle beraber tüm dünyaya tanıtan bu başyapıta “Zeugmalı Çingene Kız” adı takılmış. Aslında kim olduğu, cinsiyeti gibi detaylar üzerine tartışmalar hala sürüyor. Hayalinizde çok büyük bir mozaik canlandırmayın, çünkü değil. Ancak hiçbir şey mozaiğin bir başyapıt olmasını engelleyemiyor. Kullanılan renkler ve yüzdeki canlılık bir yana asıl etkileyici kısım gözler. Her bakan farklı duygular görebiliyor bu gözlerde. Korku diyen de var, merak diyen de. Ben tedirgin bir bekleyişin izlerini gördüm. Bakalım size neler anlatacak Çingene Kız?

Zeugma kazıları

 Büyük İskender’in en güçlü generali olan I. Selevkos Nikator M.Ö. 300’lü yıllarda kurmuş Selevkeya Euphrates kentini. Daha sonraları Kommagene Krallığı’na katılan şehrin adı Romalıların yönetimine girdiğinde “Zeugma” olarak değiştirilmiş. Adının anlamı “köprü, geçit”. Şehir özellikle Romalılar devrinde altın çağını yaşamış. 20 bin dönümlük arazisi ve 80 bini bulan nüfusu ile bir ticaret merkezi haline gelmiş. Kendi parasını basabilen birkaç Roma kentinden biri olması bize şehrin önemini daha iyi anlatıyor. Bu durum M.S. 250’li yılların başındaki Sasani saldırılarına kadar devam etmiş. Savaşçı bir millet olan Sasaniler şehri yakıp yıkmış. Adı 16. yüzyıldan itibaren “Belkıs” olarak anılmaya başlanmış. Belkıs’ın aslında antik Zeugma kenti olduğunu 20. yüzyılda Alman tarihçi Wagner dillendirmiş. 1987 yılında başlamış kazılar. Birecik Barajı’nın su tutması ile bir kısmının su altında kalacak olması çalışmaların hızlanmasına ve ele geçen eserlerin müzeye aktarılmasına neden olmuş. Zeugma’nın kaderi Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin sahip oldukları dünya çapındaki eserler için özel bir müze yapılmasına karar vermesiyle bir kez daha değişmiş. Bugünse antik kentin açık hava müzesine dönüşmesi çalışmaları yürütülüyor. Kazılarla sadece küçük bir bölümü ortaya çıkarılan mozaiklerin artık ait oldukları yerde sergilenmesine karar verilmiş. Çalışmalar bittiğinde tarihseverler Zeugma villalarını gezebilecek ve kentin sokaklarında yürüyebilecekler.

 İstanbul'da, yurtdışında turlarında Gaziantepli insanlarla tanışıyor musunuz?

  Sadece İstanbul’daki turlarımda değil dünyanın farklı köşelerinde gerçekleştirdiğim turlarda da Gaziantepliler ile karşılaşıyorum. Hatta İskandinavya turlarımdan birine 1980’lere kadar Gaziantep’te yaşamış Musevi bir aile de geldi. Keşfetmeye açık, gördüklerini şehirlerine taşımaya açık insanlar. Bir de birinci kuşak işi kurar, ikincisi büyütür, üçüncü kuşak da batırır derler. Gaziantepliler ise kuşaklar boyu müesseseleşmeyi beceren nadir bir grup.

 Projeleriniz neler?

 Gelecek için çok farklı projelerim var. 2014 yılında sekiz yeni kitabım çıkacak. Hazırlıkları bitmiş kitaplar bunlar. Altı tanesi İstanbul’un camileri ile ilgili olacak. Bir tane büyük, sehpa kitabı dedikleri tarzda bir kitap ve onun içinden de beş tane küçük kitap çıkaracağım. İstanbul’da daha önce denenmemiş kültür turları yapmaya çalışıyorum. Yedi tepeli İstanbul’un her tepesine Osmanlılar bir cami inşa etmiş. Bu çerçevede “Yedi Tepe Yedi Cami” turu yapıyorum. Boğaz’da erguvan ve dolunay turlarında dört saat bu muhteşem suyolunu anlatıyorum. Bu sene Boğaz’da brunch turlarım da başlayacak. Şimdiden belli olanları internet sitem olan www.saffetemretonguc.com’a koydum. Kapalıçarşı’da insanları ezan vakti çatıya çıkartıyorum, Türkiye’nin son gramofon ustası Mehmet Bey’in dükkanına götürüyorum. Karaköy’de Rus çatı kiliseleri gibi normalde kapalı olan yapıları açtırıyorum. Kuzguncuk’ta insanları sinagogun içine sokuyorum. Venedik Karanavalı, Tibet ve Butan gibi sıra dışı turlarım da devam edecek.

 

 

 

 

Sosyal Medyada Paylaş
Ekli Görseller