Yükleniyor...

Antep yardımseverdir

15 Aralık 2019

Gaziantep cemiyet hayatının sevilen isimlerinden Meral Dai’nin evine konuk olduk. Hayatının 33 yılını Huzurevi Derneği’ne adayan Meral Hanım ile eski yıllardaki Gaziantep’i ve dernek faaliyetlerini konuştuk. Cenani’lerden Mihrinisa Cenani ve Keyvanbey’lerden Kemal Bayram’ın kızları olarak Çukurbostan’daki Cenani Konağı’nda dünyaya gelen, çocukluk ve ilk gençlik yılları bu konakta geçen Meral Dai, ‘Çok güzel, dolu dolu geçti’ dediği o yılları Cemiyet okurları için anlattı…

Meral Hanım kendinizden bahseder misiniz?(Okul, aile, doğum yeri/yılı)

1936 Gaziantep doğumluyum. Eski Hükümet Konağının oradaydı evimiz, Çukurbostan denilirdi eskiden. Orada doğdum, büyüdüm. İlkokulu Gaziantep’in en eski okullarında Dayı Ahmet Ağa’da ve ardından da Kız Sanat Okulu’nu okudum.

Annem Cenani’lerden Mihrinisa Cenani, babam da Keyvanbey’lerden Kemal Bayram… Babam kimyagerdi, kardeşleriyle beraber ticaretle uğraşıyordu ancak Gaziantep Lisesi yeni kurulduğu dönem öğretmen olmadığı için okula Kimya öğretmeni olarak giriyor ve emekli olana kadar da ayrılmıyor. Öğretmenliğe büyük tutkusu vardı ancak aile mesleği olan ticareti hep devam ettirdi.

Bahçelievler mahallesinin temelleri atıldığı sene yanılmıyorsam 1951 senesiydi Bahçelievler’e taşındık. Oradaki evimiz de hayatlıydı. Antep’in yine belli başlı aileleri oraya yerleşmişlerdi. Antep o zaman küçüktü, hepimiz göz önünde olan ailelerdik. O mahalleden çıkan ilk gelin olmuştum.

Çocukluğunuzdan bahseder misiniz? Nasıl bir evde ve ailede yetiştiniz?

Büyük bir Antep eviydi. Babam, iki amcam, ninem hep beraber yaşardık. Her odada bir aile yaşardı. Kocaman bir livan vardı, orada yemekler yenilir, oturulur, sohbet edilirdi. Akşam olduğunda herkes odasına çekilirdi. Çok güzel bir çocukluk geçirdik biz. Babam çok ileri görüşlü bir adamdı, demokratik bir aileydik.

5 kardeşiz biz, 3 kız 2 erkek. Ablam Olcay enstitünün 4. sınıfındayken kalktı İstanbul’a akrabalarımızın yanına gitti. Çamlıca Kız Lisesine girdi, ardından Gazetecilik Enstitüsünü ve sonra da Hukuk okudu. Kız kardeşim Halide lisan eğitimi aldı lisan hocası oldu. Erkek kardeşim Taylan Galatasaray Lisesinde okudu. Onun küçüğü erkek kardeşim Osman kimya mühendisi oldu, ihtisasını Almanya’da yaptı. 

Ben ailenin ikinci kızıyım. Ben doğduğum zaman babam askerdeymiş, herkesin yüzü asılmış ikinci kız geldi diye. Amcalarım hemen müdahale etmiş, ‘Bir daha yüzünüzün asık olduğunu görmeyeceğiz’ demişler. Çocukluğumda çok yaramaz, haşarı bir çocuktum ama kardeşlerimi himaye eden bir yapım vardı. Bütün kardeşlerim yüksek tahsil yapmıştı. Bir gün babama, “Bütün kardeşlerim okudu, hepsi gözbebeğiniz, ben neyiyim bu ailenin” dedim. Babam yüzüme baktı, “sen benim canımsın” dedi. O sözünün üzerine babamın benim mürüvvetimi görmek istediğini anladım. Tüm kardeşlerim birbirimize çok düşkünüz, birbirimizden uzağız ama çok bağlıyız. Anne ve babamızdan öyle gördük.

Ailenizden bahseder misiniz?

Annem ve babam çok mükemmel insanlardı, bizi hiç incitmediler. Annem çok otoriterdi. Rıza Cenani’nin kızı olarak çok mutaassıp bir şekilde yetiştirilmişti. Bizi de o otoritede yetiştirdi. Annem kursa çarşafla gider gelirmiş. Zekeriya dede diye bir kahyamız vardı, o eşlik edermiş anneme. Annem babamla evleneceği zaman babam annemin tüm kıyafetlerini İstanbul’dan almış. Dedemin evinde Cenani Konağı’nda bahçede nikah kıyılacak, ‘Annem ben çarşafla inmem. Bana gelen kıyafetleri giyeceğim’ diye direniyor. Dedemin baskısına rağmen babamın İstanbul'dan aldığı kıyafeti giyiyor, eşarbını takıyor nikâha iniyor. Konağın muazzam bir bahçesi vardı, orada yapılıyor nikâh. Annem çok mutaassıp bir ailede yetişmesine rağmen babamın ailesine ve babamın hayat tarzına çok güzel uyum sağlamış. Çok güzel anlaşırlardı. Babam parmakla gösterilen bir kimseydi. Kardeşlerine kol kanat germiş, vefat eden kardeşlerinin eşine sahip çıkmış, sevilen sayılan bir adamdı.

Ailenizden edindiğiniz en önemli kazanımlar nelerdir?

Bizleri en iyi şekilde yetiştirmeye çalıştılar. Çok güzel bir aile birliğimiz vardı. Aile birliği ve beraberliği çok önemli. Onlardan ne gördüysek biz de çocuklarımızı o şekilde iyi yetiştirdik. Ben de babam gibi ailenin derleyip toparlayanı kol kanat gereni oldum her zaman. Şu an hala tüm aileyi toplamak isterim ya da bir sorun olduğu zaman çözmek isterim.

Peki, nasıl bir öğrenciydiniz? Okulunuzdan, arkadaşlarınızdan bahseder misiniz?

Ders olarak çok çok başarılı, çalışkan bir öğrenci değildim, derslerden ziyade yetenekleri olan bir öğrenciydim. Çok saygılıydım, öğretmenlerim beni çok severdi. Melahat Batur’du ilkokul öğretmenimdi. Kız Meslek Lisesinde çok öğretmenim vardı. O öğretmenlerimizden yaşayan bir tek Muazzez Atay kaldı. Beden Eğitimi öğretmenimiz Güzide Gören’di. 19 Mayıs gösterilerine özel hazırlıklar yapardık. Özel kıyafetlerimizi giyer, liseden çıkar yürür tekrar geri dönerdik. Herkes bize saygıyla ve takdirle bakar, alkışlardı. Lisede çok güzel arkadaşlıklarımız ve anılarımız oldu.

Antep’in belirgin ailelerinin çocukları o okulda okuyordu. Hala aynı arkadaşlarımla bir araya geliriz. Güzden ve İlkay Beyaz, Günsel Oran, Necla Kalender, Akten ve Akgün Kutlar sınıf arkadaşlarımdı. Pek çok arkadaşım ondan sonra öğretmen okulunda okudular ve öğretmen oldular, ben evlenince okumadım.

Çok yetenekli olduğunuzu öğrendik…

Kız Sanat Enstitüsü parmakla gösterilen bir okuldu. Kıyafetlerin en güzelini diker giyerdik. Moda tasarım konusunda oldukça yetenekliydim ben. Büyükada’da teyzem otururdu, yazları oraya giderdim. Vapura o kadar şık kadınlar gelirdi ki elimde kağıt kalemle bekler onların kıyafetlerini çizer kendime ilham alırdım. Sanata çok düşkünlüğüm vardı, yaratıcıydım. İstesem babam beni bu alanda yüksek tahsil almaya gönderirdi, okumayı çok istememe rağmen bana gelin olmak cazip geldi demek ki…

İçimde uhde kaldı

Kayınvalidemle birlikte Lalem Apartmanında oturuyorduk… Bir gün gazetede bir yazı okudum, “8 aylık kursla öğretmen olunur” diye... Eşimi aradım “Ben bu kursa katılmak istiyorum. Ailelerimiz, bakıcılarımız var, çocuklarımız da mağdur olmaz” dedim. Babam, annem de “Öğretmenlik senin içinde kaldı, biz çocuklara bakarız” dediler. Eşim oturdu dilekçemi yazdı. Benim enstitüden müdürüm Sabahat Hoca da o okulda müdürdü, Sabahat Hocamdan bir gün, “Sevgili kızım Meral seni burada görmeyi çok isterdim ancak yaşın tutmuyor” diye bir mektup geldi. Ben 33 yaşındaydım ama kanuna göre 30 yaşını geçmemiş olmam gerekiyormuş. Ben niye okumadım diye içimde uhde kalmıştı. Çabaladım ama sonuçsuz kaldı öylece.

Eşinizle nasıl tanıştınız? Nişanlılık, evlilik sürecinizden bahseder misiniz?

Kız Sanat Enstitüsünün son senesinde istediler beni. Eşim Faruk Dai, halamın oğlu olur. O dönem evlilikler hep görücü usulü olurdu ancak babam bana, ‘İstiyor musun kızım’ diye sordu. Ben de, ‘Babacım siz uygun görüyorsanız kabul ediyorum’ cevabı verdim. Beğeniyordum da kendisiniJ. Bey Mahallesindeki şimdi ki Papirüs kafe eşim Faruk’ların eviydi. Kendisi o evde büyüdü. Zaten birbirimize çok sık gider gelirdik. Birlikte çok vakit geçirirdik. Her yılbaşı o evin cennet odasında toplanılırdı. Ailenin her ferdi birer yemek yapar getirirdi, yemekler yenilirdi. Sonrasında oyunlar oynanırdı, eğlenilirdi, orada da yatılırdı. Böyle bir aile topluluğumuz vardı.

1956 yılında evlendim

Faruk avukattı ancak ticaretle uğraşıyordu. 1955 yılıydı. Evimizin bahçesinde nişanım yapıldı. Kayınbiraderim İhsan Dai milletvekiliydi. Nişanda Ankara’dan milletvekili. bürokrat misafirleri de geldi. Bir sene nişanlı kaldım. Düğün alışverişi için İstanbul’a gittik. Beyoğlu’nda modacı Fegara’ya pembe tülden kabarık bir gelinlik diktirdim. Nikah kıyafeti olarak da herkes siyah tayyör giyerdi, ben istemedim, Beyoğlu’nda bir mağazada gri bir dantel gördüm. Türkiye’ye dantel daha yeni yeni geliyordu yurtdışından. Fegara’ya gri gipür dantelden döpiyes diktirdim. Nikâhta o elbiseyle birlikte kırmızı çanta, kırmızı ayakkabı, kırmızı eldiven giydim. Amcam belediye reisi Necmi Bayram’dı. O kıydı nikâhımı. Ertesi gün de Faruk’ların evinin bahçesinde düğünümüz oldu. 1956 yılıydı.

1960 ihtilaline kadar Bey mahallesindeki evde oturdum, ihtilalle birlikte o evden ayrıldım. Görümcelerim evlendi, kayınbiraderim milletvekili olduğu için Ankara’daydı zaten. İhtilalden sonra kayınbiraderim tutuklandı ve Yassıada’daydı. Eşim de abisinin davasını üstlenmek için Antep’ten ayrıldı. Sadece o davayı üstlenmişti. Babamın benim o kocaman evde yalnız kalmama gönlü razı olmadı. Atatürk Bulvarında Abdulkadir Gökselin apartmanında bir daireye yerleştirdi beni, kayınvalidemi de oraya getirdi.

Eşinizden bahseder misiniz? Nasıl bir insandır, neler yapardı?

Eşim çok sakin işinde gücünde bir insan oldu her zaman. Kendini ailesine adamıştı. Büyük Pasajı pasaj haline getiren kişi eşimdir. Antep’in ilk pasajıdır orası. Hatta pasaja ne babasının ne de ailesinin adını verdi. Çok büyük hizmetti o pasaj Antep için. Avukattı ama abisi milletvekili olunca ailenin tüm ticari işlerini o yürüttü.

Çocuklarınızdan bahseder misiniz?

3 çocuğum var. Kızım Meltem, Ömer Atay’la evlendi ve İzmir’e gelin gitti. Meltem, spor akademisini kazanmıştı, 4. sınıftayken nişanlandı. Okulu tamamlayacaktı ancak nişan dönüşü kayınvalidesi vefat edince nikahı hemen yapmak istediler. Okulu bıraktı.

Oğlum Selim, ODTÜ mezunu, ticaret hayatına atıldı. Onun eşi eczacı Rengin Yetkin. En küçük çocuğum Deniz, Gazi Üniversitesinde lisan eğitimi aldı. Deniz’in eşi de Hamdi Kutlar… Eski belediye reislerinden Hamdi Kutlar’ın torunu. 6 da torunum var, 3’ü kız 3’ü erkek…

Siz çocuklarınızı yetiştirirken nelere dikkat ettiniz, onlara en büyük nasihatiniz ne olurdu?

Çocuklarımın hepsi de çok başarılıydı, koleji bitirdikten sonra üniversite sınavına girdiler. Onları gözümüzün önünden ayırmazdık hiç. Arkadaşları bize gelsinler bizim evde görüşsünler isterdik. Eşim daha çok işleriyle meşgul olduğu için çocukların sorumluluğu benim üzerimdeydi. Onların iyi yetişmesi için elimizden gelen fedakârlığı gösterdik. Zaten o süreçte kolej derneğine girdim, gözümün önünde olsunlar diye. Bize de büyüklerine de saygılı bir şekilde yetiştiler.

Uzun yıllara dayanan mutlu bir evliliğiniz var, bunun sırrı nedir? Gençlere öğüt niteliğinde neler söylemek istersiniz?

1956 yılında evlendik biz, 63 yıllık evliyiz. Benim eşim babasını çok erken kaybediyor. 3 kız kardeşi vardı evlendiğimizde evde, bir de kayınvalidem. Eşim bana bir çember çizdi, ‘bu çemberin içinde dilediğin gibi hareket edebilirsin, bunun dışına çıkma’ dedi. Eşimi rencide edecek bir davranışta bulunmadan hareket ettim her zaman. Yapı gereği sosyal olan bir insanım ben, hala farklı arkadaş gruplarımla bir araya gelirim. Eşim bu kadar sosyal olmama hiçbir zaman karışmadı. Evliliğimizin temeli saygı üzerine kuruluydu, karşılıklı saygı. Aile birliğine her zaman çok önem verdik, kendimiz de o şekilde yetiştirilmiştik. Bir insanın iyi günü de olur kötü günü de. Biz eşimle iyi kötü gün ayrımı yapmadan her zaman birbirimize destek olduk. Şimdi ki gençlere tavsiyem ‘sen ben ayrımı yapmadan biz olsunlar’, iyi günde kötü günde birbirlerine sahip çıkıp, destek olsunlar. 

Günleriniz nasıl geçerdi?

Bekârken ablam, kardeşlerim, arkadaşlarımızla toplanır biz her hafta birimizin evinde parti verirdik. Limonatalar, kekler yapar eğlenirdik. Evlendikten sonra maaile gezerdik zaten. Eşim de çok uyumluydu. Evde ailesiyle vakit geçirmeyi seven bir insandır ancak özel davet ve toplantılara katılmaya gayret ederdi.  Evde akşamları eşimle bezik oynardık. Annemler, babamlar, görümcelerim, akrabalar toplanır çeşitli oyunlar oynardık.

Çok güzel günlerdi. Bir arkadaş grubumuz vardı, Abdulkadir Kepkep, Şahap Güneyligil, Celal Ersoy, Orhan Yetkin… İlk aklıma gelenler. Ailece sürekli görüşürdük. Balolara giderdik, bizim masamız ayrı olurdu. Birlikte tiyatrolara, sinemalara, yemeğe çıkardık, seyahat ederdik. Nükhet Ersoy’un kız kardeşi Ayla Alevli’nin bir minibüsü vardı, hepimiz ona biner tatile giderdik. Çok eğlenirdik ve çok severdik birlikte seyahat etmeyi.

Cemiyet hayatı nasıldı? Sosyal etkinlikler, balolar, sinemalar, tiyatrolar…

O kadar sık balo, özel gece olurdu ki, özel kıyafetler diktirirdik o balolarda şık olabilmek için herkes birbiriyle yarışırdı. Yazlık sinemalara giderdik, çocuklarımızı da muhakkak götürürdük. Öğretmenler Lokalini benim babam kurmuştu. Babam eğlenceler düzenler, sanatkârlar getirirdi. Korolar olurdu, müzik yapılırdı. Büyük Kulüp vardı, Mutafa Köylüoğlu işletirdi. Bekarken babam bizi oraya yemeğe götürürdü.

Baydar ve Nakıp Sineması vardı. O sinemalara çok giderdim, Türkçe filmler izlemeyi çok severdim. Kardeşim Taylan’a çok benzettiğim için özellikle Göksel Arsoy’un filmlerini hiç kaçırmazdım. Nişanlıyken de nişanlı evi gençleri sinemaya götürürdü. 

Bayramlar nasıl geçerdi, anlatır mısınız?

Bayramlar bizim evlerimizde çok özel kutlanırdı. Bayram yemekleri yapılır, bayram namazına gidilinirdi. Namazdan gelinmesiyle birlikte yemeğe oturulurdu. Ailenin büyüğü evde oturur ziyaretçileri kabul ederdi. Babam çok tez canlıydı, kimse gelmeden ziyaretlerini yapar hemen gelirdi. Bize mendil içerisinde şeker ve bayram harçlığı olarak da çirtikli kuruş verirlerdi. Çukurbostan’da bir dönme dolap vardı, bayramlarda o dönme dolaba binerdik. Bitişiğimiz handı, o handa cambaz vardı. Çevredekiler yüksek binalara çıkar o cambazı izlerdi. Babam bana kızmazdı ben hana gider en öne oturur izlerdim.

Sizin de kabul günleriniz var mıydı?

Olmaz mı? Genç kızken ayın her Çarşamba günü annemin kabul günüydü, ben de evlendikten sonra aynı geleneği sürdürdüm. Ben de güzel pastalar, hazırlıklar yapardım. Bir zaman sonra baktık ki annemle benim kabul günlerimize aynı kişiler geliyor, ben kabul günümü kapattım annemin kabul gününde sürdürdük geleneği.

Antep yemekleri konusunda neler söylemek istersiniz?

Annem bekârken mutfağa sokmazdı beni hiç. Evlendikten sonra kayınvalideme ve görümcelerime bakarak öğrendim yemek yapmayı. Sonrasında da bir yardımcım vardı, 45 yıl hep benimleydi. O da çok güzel yemek yapardı, ona bırakırdım daha çok. Arkadaşlarımın, çevremin benden en çok istediği yemek pirinçli börektir. Şu an çok yaygın değil ama bizim evde hep yapılırdı. Elimin lezzetli olduğunu söylerler. 

Yemekler, sofralar konusunda hem eşim hem de ben çok hassasızdır. Her ikimiz de büyük ailelerde yetiştik. Büyük ve kalabalık sofralarda toplanıp yemek yemeğe alışığız. Ne kadar yoğun olursa olsun kahvaltı, öğlen ve akşam yemeği olması gereken saatte hazırlanır ve o yemek evde yenilirdi, hala da öyleyizdir. Şu gün olur bu düzen devam eder. Arkadaşlarımla programlarımı da bu düzene göre planlarım. Eşim bugüne kadar hiçbir program için yalnız bırakmadı ben de aynı şekilde kendisini yalnız bırakmam.

Peki, sahreler nasıl olurdu?

Sahrelerimiz de çok güzel olurdu. Bizim evin yanında araba hanı vardı, oradan bizim fayton gelir sahreye Kavaklığa giderdik. Dolmalar, köfteler yapılır, götürülür en güzel örtüler açılırdı yere. Yemekler yenilir, üzerine helvalar yapılır, bastık çalınırdı. Şire çıkarılır, sucuk yapılırdı. Onlar yenilir, eğlenilir tekrar faytonlara biner evimize dönerdik.

Paylaşmak istediğiniz bir anınız var mı?

Benim kardeşimle Amerikan Hastanesi başhekimi Cemil Özbal’ın oğlu Orhan İstanbul’da beraber okuyorlardı. Cemil Özbal’ın kızı da arkadaşımızdı. Onlar ve birkaç arkadaşımızla birlikte Amerikan Hastanesinin bahçesine tenis kortu yapmıştık, kumlarını bile biz taşımıştık. Tenis oynardık. Havuzu vardı havuza girerdik. Partiler verirdik hastanenin bahçesinde. Dolu dolu geçti çocukluğumuz.

Unutulmaya yüz tutan gelenekleri korumak için nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Gençlere çok üzülüyorum, birlik ve beraberlik gün geçtikçe yok oluyor. Bayramlara verilen önem azaldı, büyükleri ziyaretler azaldı. Biz büyüklerimizle iç içe büyüdük, şimdiki çocuklar her türlü imkâna sahipler ancak aile birliği gün geçtikçe yok oluyor. Gençler aile birliğine çok önem versinler. Onu korurlarsa pek çok geleneğimize de sahip çıkarlar. Yine aynı şekilde arkadaşlıklar da çok önemli. Benim jenerasyonum arkadaşlıkların güçlü bağları ile ayakta. Evlendiğim zaman Atatürk Bulvarında oturduğumuz zamanki arkadaşlarımla ezeli dostlar grubumuz var. 16-17 kişiyiz, düzenli olarak görüşüyoruz.

Sizin çeyizinizde de Antep işi var mıydı? Çocuklarınıza da yaptırdınız mı?

Benim çok güzel Antep işlerim vardı, annem çeyizim için hazırlatmıştı. Hala da seve seve kullanıyorum. Annem de kullanırdı. Şimdi çok fazla yapan da kullanan da kalmadı. Gençler çok tercih etmiyor, küçük kızım değil ama İzmir’deki kızım da severek kullanıyor. 

İmece yoluyla hazırlanırmış eskiden mutfak ihtiyaçları ya da diğer hazırlıklar…

Evin livanında sedirler olurdu. Önlerine Amerikan bezleri açılır, hamurlar yoğrulur erişte dökülürdü. Bir gün bizimki yapılır, diğer günler sırayla diğerlerininki. Şire ve diğer hazırlıklar yapılırken de yine aynı şekilde toplanılır, herkesin hazırlığı sırayla yapılırdı. Mahalleli çok koordineli bir şekilde her şeyini imece usulü hazırlardı. Güllü Sait’in ve dünürüm olan Yetkinlerin evi vardı bizim evin yanında. Tüfekçi Yusuflar da oradaydı, çok neşeli bir aileydi.  

Fotoğraflar sizin için ne ifade ediyor?

Fotoğraf biriktirmeye çok önem veriyorum, her ne kadar çocuklar kendilerininkini seçip alsalar da bir sandık albümüm varJ. Huzurevi albümüm ayrıdır, çocuklarımla, ailemle ilgili olanlar ayrı, hepsi ayrı ayrı. Ara ara açıp bakarım fotoğrafları, geçmişi yâd ederim. 

Yoğun dernek faaliyetleriniz oldu, anlatır mısınız?

1959 yılında Yardımsevenler Derneğini kurduk. Seçim yapıldı ve Nükhet Ersoy en yüksek oyu alarak başkan oldu. Pastalar yapıyorduk, yardım amaçlı. O pastaları satmak için Kara Kedi Pastanesini açtık. 1963 yılında Gaziantep Kolej Kadınlar Kolunu kuruldu. Nükhet ve diğer arkadaşlarımla beraber çalışmalarımıza kolejde devam ettik. Ben dernekçilikte pek çok şeyi Nükhet Ersoy’dan öğrendim. Yardım faaliyetlerinde dürüst ve doğru çalışmak çok önemli. Okulda her gün birimiz sorumluluk alıyorduk. O gün tüm yemeklerden o kişi sorumlu oluyordu. Benim menüm kadınbudu köfte, mercimek köftesi ve revaniydi. Her Çarşamba günleri bu menüyü yapardım. Çocuklar çok severdi, sabah erkenden gelir parasını verir, ‘Meral teyze benimkini ayır’ derlerdi. O yiyeceklerin satışından elde edilen gelirle yardım için kullanılırdı… O gün yemeği de yapardık, bulaşıkları da yıkardık, temizliği de yapardık.

Yine gelir elde etmek için balo yapardık, balonun tüm yemekleri kolejin mutfağında yapılırdı. Yıldız Kenter’i dernek olarak 5 kere üs tüste getirmiştik. Tüm bu faaliyetlerimizle gurur duyardım. Çok güzel işler yaptık o dönemde. Çocuklarım üniversite kazanıp da onlarla birlikte Ankara’ya gidene kadar devam ettim. 

Huzurevi Derneği’nde 33 yıl başkanlık yaptınız, anlatır mısınız o yılları?

Babam 1975 yılında Huzurevi derneğini kurdu. Huzurevinin çok donanımlı olmasını, kalanların rahat etmesini isterdi. Tüm çabası bu yöndeydi. Ankara’ya bakanlıklara gidip geldi, sevilen, sayılan bir insan olduğu için tüm işlemleri yaptı, yerini aldı, ayarladı derken tamamlamaya ömrü vefa etmedi. Babamın dernek arkadaşları arasında Cemil Cahit Güzelbey, Alaaddin Demircan, Yaşar Bahadır, Asım Ahi, amcam ve birkaç isim daha vardı. 

Bayrağı devraldım

1980 ihtilali dönemi tüm dernekler kapatıldı. Karışık bir dönemdi, herkesin bir telaşı işi gücü vardı. Babam çok emek verdiği için derneğin durumuna içim kan ağlıyordu.

Alâeddin Demircan, ‘Meral Hanım bu bayrağı sen taşımalısın, kadınlardan bir gurup kur biz de senin arkanda olacağız’ dedi. Ben gözyaşlarıyla kabul ettim, ilk dernek arkadaşlarım Fatoş Gören, Suna Konukoğlu, Aysel Şerafettinoğlu idi… Derneği kurduk ve çalışmalara başladık. Derneğin dinamik ve uzun ömürlü olması için arkadaşlarımın çocuklarını aldım. 16-17 kişi olduk. Lionsların her sene başkan değişimi bana çok mantıklı geliyordu, 1997 yılında hacca gidişim vesilesiyle de başkanlığı bıraktım ve kongre yaptık. Benden sonra arkadaşlarım sırayla başkan oldu, bu geleneği hala devam ettiriyorlar. Şu an başkanımız Ayşen Ahi. Tekrar huzurevi yönetimine girdim ancak son 3 yıldır çok aktif yer alamıyordum. Dernekte görev alan herkes çok değerli, hepsinin derneğe önemli katkıları oldu. Hayatımın çok güzel yılları bu dernek çatısı altında geçti. 20 yılı aşkın süredir Balçova’ya kaplıca turları yapılıyor düzenli olarak. Her sene huzurevindeki yaşlılarla Arsuz’a gideriz… Kurbanlar kesilir kebaplar yapılır, denize girmek isteyen girer, eğlenirler, rahatlarlar. Bu sene hastalığım sebebiyle gidemedik. Çok üzüldüler, nasipse baharda tekrar gideceğiz. Başkanlık yaptığım 33 yıllık sürede o kadar çok etkinlik yaptık ve o kadar değerli anılar biriktirdim ki anlatmakla bitmez. Her zaman öğretmen olmak, insanlara faydalı olmak hasreti içerisindeydim. Bu duygu babamdan bana bir mirastı. Bu dernek benim bu isteğimi gerçekleştirmem için vesile oldu. Rabbim herkese nasip etsin bu duyguyu yaşamayı. Antep ganidir, yardımseverdir… Destek istediğimiz zaman bizi hiç geri çevirmediler. Bize çok güvenirlerdi, verdiklerinin yerine ulaşacağına her zaman inandılar.

Cenani Konağını ailem üniversiteye hibe etti. Yazın, benim büyüdüğüm bahçede şimdi açık sinema oluyor, eski filmleri gösteriyor… Sergiler, güzel aktiviteler oluyor. Bu da aile olarak bizi çok mutlu ediyor.

Foto üstü:  Annemin dedesi Antepe mutasarrıf olarak geliyor. Bir tek kızı var. Dedem onunla evleniyor. Anneannemin annesi ve babası Halep Valisi olarak tayin oluyorlar. Orada baloda giydiği ilk kıyafet, bu kıyafeti ya Paris’ten ya da Beyrut’tan getirtiyor annemin dedesi. Bu zamana kadar koruduk bu kıyafeti. Tüm torunlarım giydi bu kıyafeti… 

Melda Dai’den: Meral yenge müthiş bir organizatördür. Ankara’daki, İstanbul’daki kuzenler, akrabaları bir araya getirir. Özel günler, düğünler, aile toplantılarında ya da merasimlerde Meral yengenin müdahalesi mutlaka vardır. Titizdir, estetik kaygısı taşır. Zamanında yetiştirmeye programlıdır elindeki her işi. Herkese yetişmeye çalışır. Tüm ailenin birleştiricisi odur. Çok geniş ve sanatsal bir bakış açısı vardır. Yardımseverdir.

Sosyal Medyada Paylaş