Yükleniyor...

“Her antikada bir yaşanmışlık var”

15 Eylül 2015

Gençlik yıllarında antikaya ilgi duymaya başlayan ve Kapadokya gezisi sırasında beğendiği bir gaz lambasını alarak antika edinmeye başlayan Necmettin Külahçı, bu merakını “Paha biçilemez” olarak ifade ediyor. Zamanla dedesinden ve babasından kalan eski eşyaları toplamaya başlayan, gaz lambasının yanı sıra radyo, taş plak, gramofon, saat gibi eşyalarla koleksiyonunu zenginleştiren Külahçı, “ Her antikada bir yaşanmışlık var” diyerek sahip olduğu antikalarla arasında derin bağlar kurduğunu söylüyor.

 

Yıllarca inşaat mühendisliği ve müteahhitlik yapan ve bugünlerde emekliliğin keyfini süren Necmettin Külahçı, antika merakını Cemiyet okurları için anlattı.

Okurlarımız için kendinizi tanıtır mısınız?

1942 Gaziantep doğumluyum. İlk orta ve lise tahsilimi Gaziantep'te yaptım.1966 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldum. Bir süre resmi kurumlarda çalıştım. O dönem Adana, Mersin, Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman gibi illerin bayındırlık müdürlüklerinin bağlı olduğu Yapı İşleri 9 Bölge Müdürlüğü vardı, orada kesin hesap şefi olarak çalıştım. Sonra 1. Organize Sanayi Bölgesi’nin ilk kuruluşunda mühendis olarak çalıştım ve bölge müdürü oldum. Ardından ayrıldım ve serbest inşaat mühendisi ve müteahhit olarak çalışmaya başladım. Şimdi de artık emekliliği yaşıyorum. 

Antikaya merakınız ne zaman başladı?

Gençliğimde de antikaya ilgi duyardım ancak 1975 yılında, bir Kapadokya gezisi sırasında, sergilenmiş eski eserleri gördüm. Aralarında bulunan tunçtan yapılmış, döküm eski bir gaz lambası ilgimi çekti. Onu aldıktan sonra gaz lambasına karşı merakım başladı. Derken sağdan soldan, eşten dosttan nerede gördüysem eski gaz lambalarını toplamaya başladım. Bu zaman zarfında bir hayli gaz lambası topladım. 

Özellikle gaz lambası mı topluyorsunuz?

Daha sonra ilgimi çeken farklı antikalar da edindim. Ancak antikaya ilgim ilk etapta gaz lambalarıyla başladı. Gaz lambalarında aynısından bir çift olursa daha değerli oluyor. Şu an geleneklerin pek çoğu kalmadı ancak eskiden Antep geleneğine göre kız çeyizlerine bir çift gaz lambası verilirmiş. El öpmeye de duvar saati verilirmiş. Tabi bu eşyalar zamanla aile büyüklerinizi kaybettiğinizde diğer aile bireyleri arasında ‘hatıra kalır’ düşüncesiyle paylaşılıyor. Rahmetli annemin de çeyizinden kalma bir çift gaz lambası vardı. Onu almayı çok arzu ettim ama olmadı. Kız kardeşime gitti. Bunun üzerine gaz lambası temin etme konusunda daha da hırslandım. Çeşitli kanallardan temin etmeye başladım. Çocuklar beğendiklerini götürse de elimde şu an 40-50 tane gaz lambası var.

Çocuklarınıza da bu merak sizden mi geçti?

Biraz benden geçti evet. Özellikle büyük gelinim antikaya bayağı bir meraklı. Bende hoşuna giden bir parça olursa “baba bunu götürebilir miyim” diyor. Ben de kıramıyorum veriyorum. 

Koleksiyon yapıyor musunuz?

Buna koleksiyon denilir mi bilemiyorum. Koleksiyon denilince daha çok bir ürünün tüm serilerini bir araya toplamak geliyor akla. Mesela gramofon koleksiyonu olan bir koleksiyoneri televizyondan izlemiştim. Gramofonun her sene çıkan modellerini almış, biriktirmiş, yüzlercesini seri halinde toplamıştı. Koleksiyon budur bana göre. Benimki koleksiyon değil de hobi olarak görülebilir. 

Şu anda evinizde antika olarak toplamda kaç eser var?

Gaz lambası dışında radyo, pikap, plak merakım da var. Yeni yeni eski kol saatleri edinmeye başladım. Şu an 20-25 tane oldu, kullanıyorum onları daha çok. Sayısını tam olarak bilemiyorum ama taş plakları, long playlari tek tek sayarsak evimizde yüzlerce antika olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. 

Peki, bu topladığınız antikaları kullanıyor musunuz?

Benim antikalara ilgim sadece temin etmekle kalmıyor tabi. Bunların bakımıyla da ilgileniyorum. Şu an içlerinde çalışmayan yoktur. Çalışmayanı bulundurmam. En büyük zevklerimden biri de bu eserleri temizleyip parlatmak, eğri varsa doğrultmak ve çalışır hale getirmek. Nizip’te bir arkadaş var, lambalı radyolar konusunda uzman diyebilirim. Kendisi de antikalara çok meraklı ve oldukça da titiz. Bozuk olanları ona götürüyorum, kendisi radyoların mekanik sorunlarını hallediyor, çalıştırıp bana veriyor.

Aynı zamanda onardığım eserleri evde kullanıyorum. Zaman zaman o taş plakları gramofonda dinlerim. O cihazların sesi günümüzün dijitallerine göre çok farklıdır. Daha doğal bir ses verir. 

Nerelerden temin ediyorsunuz antikalarınızı?

Burada eskicileri gezerim zaman zaman. İnternetten takip ettiğim bazı siteler var, oradan temin ediyorum. Bazılarını ise eş dost “senin merakın var evde işe yaramıyor, al bunu bir işe yarat” diyerek bana veriyor.

 Toplandığınız eserler içinde sizi etkileyen ve hikâyesi olan var mı?

Bir radyo almıştım internetten. Güzel bir radyoydu. Radyoyu satan adam içerisine bir de mektup koymuştu. Mektupta, “Ben bunu Almanya’dan almıştım, evimizin başköşesinde duruyordu ancak yer darlığından satmak zorunda kaldım. Sizin bunu gözünüzden esirgeyeceğinize eminim” şekline duygusal bir not yazmıştı. Mektupta yazılanlar beni o kadar çok etkilemişti ki hala saklarım o mektubu. 

Sizin için önemi olan bir antika eser var mı?

Çocukluğumda evimizde dinlediğimiz bir radyo vardı. 1960 ihtilalinden sonra Yassıada mahkemeleri kurulmuştu. Yassıada mahkemeleri akşamları radyoda yayınlanırdı. Çevremizde radyosu olan pek ev yoktu. Akrabaların çoğu akşam bize gelir, o Yassıada mahkemesini dinler giderdi. Bir ara rahmetli babam o radyoyu dükkâna götürmüştü. Babam öldükten sonra bende bu antika merakı da başlayınca bizim dükkânı çalıştıran yeğenime, “Babamın bir radyosu vardı, haberin var mı” diye sordum. O da “Amca nerede bilemiyorum” dedi. Aradan günler geçti, yeğenim bir gün telefon etti “amca radyoyu çatı arasında buldum” dedi. Hemen dükkâna gittim, radyoyu getirdim. Tabi çatı arasında bayağı yıpranmış. Bu radyoların skalaları, serigraf baskıdır, el değdiğinde silinir. Babam rahmetli de temizliyeyim diye suyun altına tutmuş, yazısı filan kalmamış.

Neyse aldık radyoyu Nizip’teki arkadaşa verdik, sağ olsun adamcağız bakımını yapmış ama skalasına tabii ki bir şey yapamamış. O haliyle aldık başköşeye koyduk. Derken internette aynısının hurdasını gördüm, 50 liraya satılıyordu. Aldım radyoyu tıpa tıp aynısıydı ve skalası sağlamdı. Çağırdım yine Nizip’teki arkadaşı al skalasını benim radyoya aktar hurdası da senin olsun” dedim. Radyo şimdi evin başköşesinde çocukluk hatırası olarak duruyor. 

Herhalde bu antikalarla aranızda bir bağ da kuruyorsunuz?

Öyle oluyor tabi. Bugün satın almak isteseler satmam. Hanıma diyorum ki “ben ölene kadar idare edeceksin, ben ölürsem çocuklar beğendiklerini alsın. Gerisini dilediğin gibi hallet”

 Şu an herkesin evinde bilmeden kullandığı antika vardır sanırım?

Aslında herkesin evinde fark etmediği antika eşyalar muhakkak vardır. Bunlar radyolar, saatler, plaklar, telefonlar, hesap makineleri olabilir. Genelde, “Bu ne işe yarar” diye atıyorlar. Bize gelip de benim antikaları gören arkadaşlar arasında “ya bizim evde de babamdan kalma bundan vardı, acaba odunlukta mı kaldı, ne ettik “ diyenler oluyor… ”Gideyim de bulup çıkarayım” diyenler oluyor. Görenlerin hatıraları canlanıyor. Merakı olmayanlar için bu eşyalar sıradan oluyor ancak merak olunca tabi değeri paha biçilmiyor.

Bizim 68 kuşağı enteresan bir kuşak. Biz her şeyin ilkini yaşadık. Üniversitede hesaplarımızı sürgülü cetvelle yapardık. Derken çekme sistemli tuşların bulunduğu (Facit) hesap makinesi çıktı. Bunu devrim olarak gördük. Derken dijitalleri çıktı. Mesela eve çamaşır makinesinin, ilk buzdolabının geldiği günü hatırlıyorum. Televizyonun önce siyah beyazını gördük sonra renklisini derken uzaktan kumandalısını... Hepsinin ilklerini yaşadık. Şanslı bir kuşak olarak görüyorum kuşağımızı. İnşaat mühendisi olan küçük oğlum Taş plağı gördüğünde “şimdi bunda bir şarkı mı var” diye sormuştu. Kendisi bir CD’de yüzlerce şarkıyı dinleyebiliyor, ufacık bir flaş bellekte binlerce şarkıyı depolayabiliyor ama biz kocaman bir taş plakta bir şarkı dinleyebiliyoruz. Tabi bunun keyfi de bir başka.

 Başka hobiniz, merakınız var mı?

Bir ara fotoğraf makinesine merakım vardı. Pek antika sayılmaz ama dijitallerin yanında epey bir eski sayılırlar. Kayınpederden kalma bir körüklü makinem var. Onun dışında normal filmli makinelerim var.

Antikalarım evde bir hayli yer işgal ediyor. Bu işgal yalnızca odalarla sınırlı kalmayıp evimizin salonunda da antikalarımı sergiliyorum. Bu konuda bana anlayış gösteren, onları titizlikle koruyan, tozlarının alan sevgili eşine buradan teşekkür ederim.

  ŞENEL KÜLAHÇI:

El sanatlarına ilginiz nasıl ve ne zaman başladı?

Gaziantep doğumluyum. Benim el sanatlarına ilgim çocukluk yıllarımda başladı. İlkokulda annemin teşvikiyle dantel ve örgü örmeye başladım. Annem, işlediğim bir örgüye fermuar dikerek küçük bir cüzdan yapmıştı. Benim el emeğimle ortaya bir şey çıkması beni o kadar mutlu etmişti ki devamında el işlerine ilgim ve merakım gün geçtikçe arttı. O dönem ilkokullarda el işi dersleri vardı. El nakışları yapıyorduk. Ortaokul ve liseyi Kız Meslek Lisesinde okudum. Liseden sonra hemen evlendim zaten.

 Kaç yıllık evlisiniz?

46 yıllık evliyiz. Üç oğlumuz, üç gelinimiz (ki onlar benim kızlarımdır ), iki torunumuz var. Evlilik hayatımda eşim her zaman bana büyük destek vermiştir. Genç kızlığımdan bu güne kendi kıyafetlerimin bazılarını kendim yapmaktan çok büyük zevk aldım. Bana hayatta en büyük mutluluğu önce eşim sonra çocuk ve torunlarım sonrada el işleriyle uğraşmak verdi. Öğrendiğim el sanatlarını geliştirerek öğretmekten, sonrada kendi işyerimi açmaktan çok mutluyum.

Bunların hepsine vakit bulabilmek zor olmuyor mu?

Ben kadınların hele hele de çalışmayan kadınların vakitleri olmaması bahanesiyle hobi edinmemelerini anlayamıyorum. Bence herkesin özellikle de her kadının bir hobisi olmalı. Hobileriniz sayesinde hayatı daha farklı tanıyor, mutlu oluyorsunuz. Ben tatile gittiğimde bile zamanımın boşa geçtiğini düşünüyor, boş duramıyorum. El işinin yanı sıra resim, vitray, batik, seramik ve ahşap boyama, folyo tablo çalışmaları gibi el sanatlarıyla da ilgileniyorum. Kendi işyerimde de Gaziantep’in el sanatlarını yaşatmaya çalışıyorum.  Bunun yanı sıra evimi, çocuklarımı ve torunlarımı da hiçbir zaman ihmal etmiyorum. Eşim çok titizdir. Her konuda çok tertiplidir. Karşılıklı özveri ve saygıyla evliliğimizi mutlu bir şekilde sürdürüyoruz.

Kurslar da düzenlediniz bildiğimiz kadarıyla…

Öğrendiğim her şeyi başkalarına öğretmekten zevk alıyorum. İlk zamanlarda arkadaşlarım arasında gruplar kurarak onlara batik, seramik takılar, kursları verdim. Ardından daha geniş kapsamlı çalışmak istedim. Halk eğitim eğitmenliği sınavını kazanarak eğitmenlik yapmaya başladım. Halk eğitimde bir dalda eğitmenlik yapmak beni sınırladı. Oysa ben öğrendiğim dikiş, batik, vitray, seramik takı, tasarım konularında eğitmenlik yapmak istiyordum. Halk eğitimden ayrılarak belediyenin el beceri kurslarına müracaat ettim ve kurs öğretmeni olarak göreve başladım. O zamanki başkanımız bana her türlü yetkiyi vererek kurslar müdiresi yaptı. O kurslarda müdürlüğün yanı sıra öğretmenliği de elden bırakmadım ve öğretmeye devam ettim. Geleneksel el sanatlarımız kaybolmaya yüz tutuyordu. Onları yaşatmak adına altın tel, Antep işi iğne oyası gibi yeni kurslar açtım. Eskiden hanımlar kendi kızlarının çeyizini yani Antep işini, makine nakışını, dikişini, kendisi yapardı. Şimdi kızlarımız okuyor anneler çalışıyor böyle olunca da çeyiz hazırlamaya zamanları olmuyor.

Gaziantep de yapılan çeyizdeki yanlışlıklar dikkatimi çekti ve bu sebeple kendi işyerimi açtım. Dokuz yıldır kendi atölyemde tüm el sanatlarını icra ediyorum. Çeyizi yalnız görsel olmaktan çıkarıp kullanılacak ürünler haline getiriyorum. Örneğin gece yorgan gündüz yatak örtüsü olan ürünler yapıyorum.

Daha önceleri öğrencilerime kutnu kumaşından fırça desen çalışmaları ile oda takımları çalıştırmıştım. Bu yıl da geleneksel değerlerimizden kutnunun tanıtımı amacıyla Fatma Şahin başkanımızın girişimleriyle, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ve Kutnu Tanıtım Grubu tarafından düzenlenen ‘Gelenekten Geleceğe’ Kutnu Sergisi’ne kutnudan kendim için tasarlayıp diktiğim elbise ve diğer ürünlerimle katıldım.

Sosyal Medyada Paylaş