Yükleniyor...

Bu şehre borcumuz var

22 Aralık 2023

‘Gaziantep’i Konuşturan Fotoğraflar” kitabıyla ‘Kültür Ödülü’ alan, en son Atatürk kitabıyla ses getiren araştırmacı-yazar Bilge Kazaz çok zengin bir fotoğraf arşivine sahip. Yaptığı çalışmalarla Gaziantep kültürünün yaşaması için elinden gelen gayreti gösterdiğini ifade eden Bilge Kazaz, nostalji köşemizin konuğu oldu.

İnsanların doğduğu, yaşadığı şehre bir borcu olduğunu söyleyen Bilge Kazaz, “Ben yaptığım çalışmalarla bir toplum hizmeti yaptığımı düşünüyorum ve bu şehre borcumu ödemeye çalışıyorum. Karşılığını da aldığıma inanıyorum” diyor. 

Eski dönemlerin cemiyet hayatı nasıldı? 

Öncelikle çocukluk yıllarımdan bahsetmek isterim size. Ailem, Atatürk ilke ve inkılaplarını benimsemiş, onun izinden yürümüş, yeniliğe ve çağdaşlığa ayak uydurmuş insanlardı. Bunun için kendimi çok şanslı sayıyorum. Biz henüz çok küçüktük, katılamıyorduk ancak annemin ve babamın özel gecelere hazırlanmalarına tanıklık ediyorduk. O dönem yılbaşı balosu, tıp balosu, cumhuriyet balosu, hukukçular balosu, eczacılar balosu, basın balosu gibi özel etkinlikler yapılırdı. Hangi balonun tarihi yaklaşsa hem bizim evde hem de amcamların evinde bir heyecan, bir telaş başlardı. Kıyafetler ya özel olarak alınırdı ya da Sevim Mağazasına gidilir kumaşlar seçilir, terzide elbiseler dikilirdi. O zaman kuaför yoktu tabii. Saçlar evde özenle hazırlanırdı. Biz de anne babamızın hazırlıklarını heyecanla izlerdik. Eve döndükten sonra da bize gecenin nasıl geçtiğini anlatırlardı.  

Dernekler çok aktifti 

Yardım Sevenler Derneği ve Körler Derneği çok aktifti, üyeleri canla başla çalışır, organizasyonlar yaparlardı. Yardım Sevenler Derneğinin başkanı Hatice Güllü’ydü. Çok önemli iş insanları onun öğrencisiydi. Rahatlıkla bilet satardı, herkes de seve seve alırdı o biletleri. Sonbaharın ilk balosunu Hatice Güllü yapardı.  

Gaziantep’in cemiyet hayatındaki hareketlilik siz evlendikten sonra da annenizden babanızdan gördüğünüz şekilde devam etti mi? 

Evlendikten sonra bir süre kayınvalidemlerle oturdum. 3 buçuk sene sonra bahçeli bir eve taşındık. Eşim de sosyal bir insandı. Hatice Güllü eşimin öğretmeniydi. Bir balo ya da etkinlik yapacağı zaman eşim de seve seve icabet ederdi. Balolar çok renkli ve güzel olurdu. Piyangolar çekilir, hediyeler dağıtılırdı. Dans yarışmaları olurdu. Herkes birbirini tanıdığı için keyifli sohbetler edilirdi. Tabii ki hazırlıklar önceden başlardı. Ben enstitü mezunu olduğum için kıyafetimi çoğunlukla kendim dikerdim. Biraz önce de bahsettiğim gibi pek çok balo olurdu, mümkün olduğunca hepsine katılmaya gayret ederdik.  

BALOLARIN YANI SIRA KONSERLER, TİYATROLAR OLURDU  

Nesrin Sipahi, Saime Sinan, Mualla Mukadder Atakan gibi dönemin çok değerli sanatçıları gelir konserler verirdi. Bizler de biletimizi alır, özel olarak hazırlanırdık o konserlere. Tabii konsere baloların aksine ağır bir kıyafetle değil de şık bir döpiyes giyer giderdik. Konserlerin yanı sıra Haldun Dormen Tiyatrosu, Kenterler Tiyatrosu, Avni Dilligil Tiyatrosu gibi sevilen tiyatrolar gelirdi. Çok güzel eserler sunarlardı. Bir anımı paylaşmak istiyorum. Genç bir kızdım, hiç unutmuyorum Yardım Sevenler Derneği, Kenterler Tiyatrosunu getirmişti. Derneğin başkanı da Nükhet Ersoy’du. Tiyatro bir hafta Gaziantep’te kaldı. Nükhet Hanım o sanatçıları bağ evinde ağırlamıştı. Gelen sanatçıları da bugün gibi hatırlıyorum. Şükran Güngör, Çolpan İlhan, Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Çiğdem Selışık, Kamuran Yüce, Genco Erkal. Gaziantep’te kaldıkları süre boyunca her gece ayrı bir oyun sergilediler. Böyle hep güzel aktiviteler olurdu. Günlerimiz dolu dolu geçerdi. Çocukluğumda anne babamda izlediğim o sosyal hayat ben evlendiğimde de devam etti.  

Eskiden bayramlar nasıl geçerdi? 

Bayram yaklaşınca hazırlıklar başlardı. Her evde yuvarlama telaşı olurdu. Şimdiki gibi hazır satılmazdı, herkes evinde imece usulü yapardı yuvarlamasını. 3 çocuğum vardı, kızlarıma da oğluma da kıyafetlerini evde kendim dikerdim. Bayram sabahı kıyafetlerini giyer, o mutlulukla evde defile yaparlardı. Eşim de çocuklarımın bu keyifli hallerini görmekten çok mutlu olurdu. Sonrasında akrabalarımızla kayınvalidemlerde bir araya gelirdik. Görümcem de kendi çocuklarının kıyafetlerini kendisi dikerdi. Çocuklar yeni kıyafetlerini giyip kuzenleriyle bir araya geldiklerinde çok eğlenirlerdi. Bayramın ilk günü kayınvalidemde yemek yenirdi, yemekten sonra eşimin akrabalarını ziyaret ederdik. Bayramın ikinci günü benim akrabalarım ziyaret edilirdi, üçüncü günü de evde misafir ağırlardık. Bayramlar mutlu anılarla dolu dolu geçerdi. 

Biraz da sahrelerden bahseder misiniz? 

Sahreler Gaziantep’in önemli bir sosyal yaşamıydı. Pazar günleri kimse evde durmazdı. Bağ evi olan oraya, köyü olan da köyüne giderdi. Genellikle suyun başı tercih edilirdi. Akşama kadar piknik yapılırdı. Köylüler de eşlik ettiği için kalabalık olurdu, akşama mutlaka tencere yemeği pişirilirdi. Çoğunlukla doğrama ve dolma yapılırdı. Bostana giderdik, bostancı bize küçük küçük sebzeler verirdi. Sıcak sıcak taze taze köylülerle birlikte yapar yerdik. Hem birbirimizin kültüründen istifade ederdik hem de bir kaynaşma olurdu. Köyü ya da bağ evi olmayan da Kavaklığa giderdi. Köftesini yoğurur, temiz havadan istifade eder, güzel bir gün geçirir evine dönerdi. Kimisi de Kavaklık Gazinosuna giderdi. Orada kebabını yer, hoşça vakit geçirirdi. Bizim de kayınpederimin bahçesi vardı, toplanır oraya giderdik. Ağaçların altında kahvaltımızı yapar, yemeğimizi yer güzel bir gün geçirdikten sonra evimize dönerdik.  

Eskiden bir de kabul günleri varmış. Anlatır mısınız? 

Önemli sosyal yaşamlardan biri olan kabul günlerinin Gaziantep’te başlama öyküsünü paylaşmak istiyorum öncelikle. Mustafa Kemal Atatürk’ün Latife Hanımla evlendiği zaman ortaya çıkan bir sosyal aktivite bu... Tabii Latife Hanım Avrupa’da tahsil yapmış, sosyal yaşamı aktif, kültürlü bir hanım. Atamızla birlikte Çankaya’da otururlarken Latife Hanım sıkılıyor. Atatürk’ün kendisine, ‘Cumartesi günleri bir çay partisi vererek bürokrat eşleriyle bir araya gelebilirsin’ teklifi üzerine bunu hayata geçiriyor. Müsait olan beyler de katılıyor zamanla bu davetlere. Bu kabul günleri bu şekilde tüm ülkeye yayılıyor. Atatürk hakkında çok fazla kitap okudum, araştırdım. Bu bilgi de Nezihe Araz’ın, ‘Mustafa Kemal’le Bin Gün’ isimli kitabında vardı. Atatürk’ün Latife Hanımla evliliğini anlatan bir kitaptı. 

Bu davetler Gaziantep’te de benimsendi ve uygulanmaya başlandı. Her gün birisinin kabulü olurdu. Cumartesileri de çalışan hanımlar yapardı kabul günlerini. Antep’te oturan vali eşleri, bürokrat eşleri de katılırdı kabul günlerine, bir kültür alışverişi olurdu. Herkes fikir alışverişinde bulunur, güncel konuları konuşur, güzel paylaşımlar yapılırdı.  

Düğün adetleri nasıldı eskiden? 

İstenilecek kızlar ya hamamda ya nişan gibi bir törende ya da kabul gününde görülür, beğenilirdi. Sonra kızın adresi bulunur ve görücü gidilirdi. Ya da kızın ailesi ve kim olduğu bilinir öyle görmeye gidilirdi. Beğenirlerse ve kız tarafı da kabul ederse kızı verirlerdi. Sonrasında oğlan evi bir hediyeyle teşekkür gelir, daha sonra söz alma yapılırdı. Benim hatırladığım kadarıyla genellikle bu görüşmeler kadınlar arasında yapılırdı. Söz alma yapılınca erkekler de dahil olurdu. Kız tarafı kendi aralarında eğlenir, erkekler de kendi aralarında bir eğlence yapardı. Oğlan tarafı kız evine tatlılar gönderir. Kız evinde de zengin sofralar kurulur, ikram edilirdi. Söz almalar böyle olurdu. Nişanlık dönemi Ramazan ayına rastlarsa oğlan evi tepsilerle tatlı gönderir. Ona da sahurluk denirdi. Kız evi de oğlan evini davet eder, birlikte sahurluk yerlerdi. Ben de yaşadım bu adetleri. Biz de hazırlıklar yaptık, oğlan evini davet ettik. Yakın akrabalarımızı çağırdık. Sofralar kuruldu, sohbetler eşliğinde sahurluk yenildi. Kurban bayramına denk gelirse oğlan evinden kız evine bir koç gönderilir. Koçu süslerler, altın takarlar. Sonrasında kız evi de oğlan evini davet ederdi. Yemekler pişer, ikram edilirdi. O zaman tabii teyp falan yok biri darbuka çalar, gençler oyunlar oynar, eğlenir güzel vakit geçirilirdi.  

Düğün safhasına gelince de bir okuyucu tutulurdu. Davetiye olmadığı için davetliler okuyucu ile çağırılırdı. Okuyucu kapı kapı gezer, ‘Sana Fatma abamın selamı var. Hamis günü yatak biçilecek. Ehad günü çeyiz gidecek. İslihin gün de çeyiz yeri olacak. Gel hamısı düğün” derdi. Ev sahibinin verdiği bulgur ya da simidi yanında götürdüğü çuvala koyar dönerdi. 

Çeyizden önce oğlan evi kız evine bir top patiska getirirdi. O patiskayla kız evinin hazırladığı yorganların kılıfları yapılırdı. Bir de oğlan evinin getirdiği yatak yüzleri kesilir, biçilir, dikilirdi. O sırada yemekler hazırlanır yenilirdi. Pazar günü çeyiz gideceği gün oğlan evinin erkekleri davul zurnayla gelir kız evinin hazırladığı çeyizi alır götürürdü. O gün gelinin erkek kardeşi ya da dayısı sandığın üzerine oturur, ‘Sandık kalkmıyor’ derdi. Kayınpeder ona bahşiş verir, çeyizler gider oğlan evine yerleşirdi. Pazartesi kız evi davet edilir ancak gelin götürülmezdi, beni götürmemişlerdi:) Bana eve yemek göndermişlerdi. Perşembe günü de düğün olurdu. Biz düğün istememiştik. Antep’te o yıllarda nikahlar hep ayrı yapılıyordu. Şapka ve tayyör giyilirdi. İlk defa ben evlendiğim sene gelinlikle çıkılmaya başlanmıştı nikâha. Ben de gelinlikle çıktım. Fransız danteli kısa bir gelinlik giymiştim. Etek uçları fisto fisto yuvarlaktı. İçi hafif pembeydi. Özel tasarımdı ve çok beğenilmişti. Nikâhtan çıkıp eve gitmiştik. Kadınlar geldi eve sadece, yemek hazırladılar. Yemekler yendi, fotoğraflar çekildi. Akşam olunca kayınpeder geldi. Evde bir köşk hazırlamışlardı. O köşke önce onlar oturdu. ‘Oğlunun, kızının köşküne oturasın’ derler ya. Onların elini öptük, onlar kalktı yerlerine biz oturduk. Böyle bir düğün serüveniydi.  

O yıllara dair en çok neyi özlüyorsunuz? 

Doğduğum evi çok özlüyorum. Amcamlarla paylaştığımız, kuzenlerimle oynadığımız hayatlı evlerin mutlu çocukları olarak o günleri, bütün yaşananları özlüyorum. 

Sosyal Medyada Paylaş
GÜLŞAH SERT