Yükleniyor...

Eskiye özlem duyuyorum

15 Mayıs 2014

Fotoğraf ve anılarla bizi eskilere götüren Tuncay Göksel, “Albüm Keyfi” sayfalarımızın bu ayki konuğu. 52 yıllık hayat arkadaşı Dr. Sermet Göksel ile birlikte, eğitimini ve kültürünü 3 çocuğuna ve torunlarına aktararan Tuncay Göksel, sohbeti ve fotoğraflarıyla bizi adeta büyüledi.

Tuncay Göksel, Akşehirli çiftçi bir ailenin kızı. İlkokuldan sonra ailesi onu şimdiki adıyla Robert Koleji olan Arnavutköy Kız Koleji’ne yatılı göndermiş. Ortaokulu ve liseyi orada okuyan Göksel, 1962 yılında yine Robert Koleji mezunu olan Dahiliye Uzmanı Dr. Sermet Göksel’le hayatını birleştirmiş. Evlilik hayatları boyunca Gaziantep’te yaşayan, 3 çocuk ve 7 toruna sahip olan Tuncay Göksel’le anılar ve fotoğraflar üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. “Şimdilerde gençler, her şey hemen olsun istiyorlar. Ama sabır lazım. Zaten hayat boyu sabretmek gerekiyor. Her şeyin dört dörtlük olmasını beklemekle olmaz. Evlilikte önemli olan diğer  bir şey de, eşinizin ailesini saymanız. Kendi ailene saygı duyulmasını istiyorsan, sen de eşinin ailesine saygı duyacaksın” diyerek mutlu evliliğe dair gençlere önerilerde bulunan Göksel’in  sohbetini dinlemeye, fotoğraflarına da bakmaya doyamadık.

Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

1937 Akşehir doğumluyum. Çiftçi bir ailenin çocuğuyum. Yazları harman yerinde doyasıya vakit geçirip eğlendiğimiz bir çocukluk yaşantım oldu. Hala o koskoca kuzinenin üzerinde kaynayarak etrafa yayılan süt kokusu ve yayıktan yayılan mis gibi köy tereyağının kokusu burnumdadır. Sabah namazında çobanlar koyun sürülerini yayılmaya çıkarırlar, sabah erkenden yalaktan su içmeye gelen koyunların çanları cıngıl cıngıl sesler çıkarırdı. Yani ben tam bir Anadolu çocuğuyum. Örf ve geleneklerime bağlı, eskiden ve ‘’yaşanmışlıklardan’’ kopamayan birisiyim. 4 kardeşiz. Benden büyük iki abim, benden küçük bir kız kardeşim var. Annemin babası ve babamın babası yani iki dedem Akşehir’de ilk özel bankayı  açanlardandır. Dedelerim Akşehir’in ileri gelenlerindendi. Atatürk, Ağustos 1922’de Akşehir’e geldiğinde istasyonda karşılayanlar arasında dedem Hacı Küçük de varmış. O gün çekilen fotoğraf en kıymet verdiğim şeyler arasındadır. Hala özenle saklarım.

Okul yıllarınızdan bahseder misiniz?

  1. sınıftayken babamı kaybettim. Fakat amcalarım, dayım ve ailenin diğer büyükleri bizi hiç yalnız bırakmadılar. Kardeşlerime, anneme ve bana çok ihtimam gösterdiler. İlkokulu Akşehir’de bitirdim. İlkokuldan sonra Arnavutköy Kız Koleji’ne şimdiki adıyla Robert Koleji’ne yatılı okumak üzere gönderildim. O yıllarda okul henüz karma değildi. Erkek bölümünün adı Robet’ti. Kız bölümü ise Arnavutköy Kız Koleji’ydi. Daha sonra okul, karma olunca adı Robert Koleji oldu. Büyük abimi Kabataş Lisesi’ne, ortanca abimi ise 6 yaşında Galatasaray’a yatılı olarak verdiler.

O yıllarda Anadolu’dan İstanbul’a yatılı okumak üzere iyi okullara gönderilmişsiniz. Ailenizin eğitime bakış açısı çok ileriymiş. Neler söyleyeceksiniz?

Bizim aile büyüklerimiz eğitime önem veren ileri görüşlü insanlardı. Halalarımın ikisinin o yıllarda İstanbul’da yaşıyor oluşu da bizlerin İstanbul’da iyi okullarda okumasında etkili oldu. Halamın kızı da benimle beraber Arnavutköy Kız Koleji’nde eğitimini tamamladı.

Küçük yaşta yatılı okula gitmek zor oldu mu?

Aile büyükleri sana güvenmiş ve yatılı okula göndermişler. Bu yüzden başarmak mecburiyetindesin. Başarmaktan ve alışmaktan başka şansım olamazdı. Halalarımın İstanbul’da oturuyor oluşu da alışmamda çok etkili oldu. Hafta sonları büyük halamın evine izinli olarak gidiyordum. Kardeşlerim ve ben yatılı okullara verildik ama annem Akşehir’de kaldı. Annemizi özlüyorduk, hep bir hasret vardı. Anne özlemi dışında hiç zorluk yaşamadım.

Anadolu’dan İstanbul’a okumaya gittiniz ve burası sıradan bir okul değil. Tamamen Amerikan alt yapısı olan bir okul. Neler yaşadınız?

Öğretmenlerim, idareciler, yönetim her şey tamamen Amerikan alt yapısı ile donanımlı bir okul. Benim için zor olmuştu ama Anadolu’dan gelen sadece ben değildim. Giresun’dan gelen bir arkadaşım vardı örneğin. Hala görüşürüz, çok severiz birbirimizi.  Yatılı kaldığınız için zamanla arkadaşlarınızla ve okulun bütünüyle aile gibi oluyorsunuz. İlkokuldan sonra 2 sene hazırlık, 3 sene ortaokul toplam 5 sene okudum Robert’te. Ortaokulu bitirdikten sonra da bütün liseler 3 seneydi fakat  bizim lise 4 seneydi. Toplam 9 yıl Robert Koleji’nde okudum. 9 yılınızın geçtiği bir yerdeki arkadaşlığı, kaynaşmayı bir düşünün.

Unutamadığınız bir okul anınız var mı?

Okuluma hakikaten çok bağlanmıştım. 9 senenin sonunda 1958 yılında mezun olduğumda gözyaşları içinde indim o yokuşu. Unutamadığım hüzünlü bir anım var. Lise 2’deyken AFS’ye seçildim. Amerika’da aile yanında kalacaktım. Bana bir okul ayarlanacaktı. Bir yıl okuyup dönecektim ve sene kaybım da olmayacaktı. Aile büyüklerim önce uygun gördüler “madem öğretmenlerin seni seçmişler, git” dediler. Ama sonra beni koruma içgüdüleriyle karar verip “hayır” dediler. Müdüre hanım dayımı çağırıp ikna etmeye çalıştı ama ikna olmadılar ve ben Amerika’ya gidemedim. Hala çok üzülürüm. Çünkü ondan sonra Amerika’ya gitmek hiç kısmet olmadı. O yıllarda Galatasaray Lisesi’ni bitiren abim, Stuttgart’ta mühendislik okuyordu. Benim Amerika’ya gidemediğime çok üzüldüğümü bildiği için yazın beni  Stuttgart’ta 5 çocuklu bir profesör ailenin yanına misafir öğrenci olarak aldırdı. Çok güzel bir tatildi. Böylece kendi öz ailemle birlikte ailelerimin sayısı gittikçe arttı. Amerika’ya gidememiştim ama lisede okurken 2 kere Almanya’ya gitme fırsatım olmuştu.

1958 yılında Robert Koleji’nden mezun oldunuz. Sonrasını dinleyebilir miyiz?

Mezun olduktan sonra kendi kabiliyetim nedir hiç bakmadım. Baktım, arkadaşlarım sanat tarihine kayıt oluyor ben de gittim kaydoldum. İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’ne 3 sene devam ettim. Sevemedim sanat tarihi okumayı. Çünkü ben ezberi sevmeyen bir öğrenciydim. Baktım bitirmek zor geliyor, bıraktım. Zaten o yıllarda eşimle de tanışmış ve nişanlanmıştık.

Eşinizle nasıl tanıştınız?

Eşim de Robert Koleji mezunu ama okul yıllarında birbirimizi tanımıyorduk. Ben 1949’da Robert Koleji’ne girdim. Eşim, 1949 yılında aynı okuldan mezun olmuş. Biz 1962 yılında görücü usulü ile tanışıp evlendik. Eşim Sermet Göksel, benim bir akrabamla Gaziantep’te ilkokulu okumuş. O akrabamın tavsiyesiyle tanışmış olduk. Daha sonra eşimin annesiyle tanıştım. Onu tanıyınca evlenme konusunda daha da ikna oldum. Çok modern bir kadındı. Eşim 3 kardeşler. Hepsi Robert Koleji’ni bitirmişler.

Anneniz Akşehir’de miydi o yıllarda?

Ben üniversitedeyken annem Akşehir’den İstanbul’a gelmiş, yerleşmişti. Abim de  Almanya’dan dönmüştü ve aile İstanbul’da toparlanmaya başlamıştı.

Sermet beyle evlilik süreciniz nasıl gerçekleşti? İstanbul’da mı evlendiniz?

Biz tanıştığımızda eşim tıp fakültesini bitirmiş ve kısa dönem askerliğini tamamlamak üzereydi. Çok kısa bir sürede evlendik. Evliliğimizin ilk yıllarında iç hastalıkları uzmanı olan eşimin eğitimi için Londra’ya gittik. Orada eşim Gastroenteroloji ve Kardiyoloji üzerine eğitim alacaktı. Bir sene Londra’da kaldık. Çok güzel bir yıl geçirdik. İngiltere’deki tüm müzeleri gezdik. Türkiye’ye dönmemiz için bir ayımız kalmıştı. Kombine tren bileti aldık. Bütün Avrupa’yı dolaştık ve İstanbul’a döndük.

Londra’dan döndükten sonra Gaziantep’e mi yerleştiniz?

Evet. Eşim ve ailesi muayenehaneyi Gaziantep’te açacaklarını söylemişlerdi bana. Londra’dan dönünce Gaziantep’e gittik. Londra’dan Gaziantep’e dönmek kültürel anlamda zor olmadı benim için. Eşimin ailesi ile aynı apartmanda oturuyorduk. Atatürk Bulvarı’nda, Abide’nin yanındaydı evimiz. Kayınvalidem evliliğimin ilk yıllarında çok destek oldu bana. Kayınpederim Dr. Abdülkadir Göksel’i çok sever ve sayardım. O kadar yaş farkına rağmen o da beni çok sayardı. Sabah giderken kayınvalideme, “Bugün Tuncay’ın sevdiği bir yemeği pişir “derdi. Kayınpederimin bunu söylemesi çok hoşuma giderdi. Aramızda çok güzel bir sevgi bağı vardı.  Ben de Anadolu çocuğuyum. Fakat eşimin ailesi dışında kimseyi tanımıyor olmak gerçekten çok zordu. İlk sene akşam sanatın kurslarına gittim sıkıntıdan. Birkaç tane benim gibi yeni evli genç kadın vardı, diğerleri bekardı. Daha sonra ilk çocuğuma hamile kalınca kursa gitmeyi bıraktım. Arka arkaya çocuklarım Zeynep, Sabiha ve Abdülkadir dünyaya geldiler. Annelik duygusunu tatmak beni çok mutlu etti. Çocuklarımla vakit geçirmeye bayılıyordum, bir de yaz tatilinde çocuklarımı alıp İstanbul’a gitmeye.

O yılların bahar aylarında kayınpederim ve kayınvalidemle bağevine taşınır, İstanbul seyahatinden döndükten sonra sonbahar bitinceye kadar burada hep beraber kalırdık. Bahçemiz çok güzel ve büyüktü. O zamanlar şehrin dışında sayılan meteoroloji civarında olan bağevi şimdi şehir içinde kaldı. Meyve ağaçları,  envai çeşit güller, bitkiler... Kayınpederim bahçe düzenine ve bitkilere çok meraklıydı. O yıllarda ailenin erkekleri öğlen yemeği için mutlaka eve yemeğe gelirlerdi. Böylece sabah, öğlen ve akşam, bütün aile kalabalık yemek sofralarında toplanırdık. Çocuklarım bağevinde kalabalık aile ve arkadaş ortamında unutulmaz bir çocukluk geçirdiler.

 

İstanbul’a sık gidip geliyor muydunuz o yıllarda?

Evet. Hemen hemen her yaz İstanbul’a, annemlerin yanına gidiyorduk. 3 çocukla trenle İstanbul’a gitmek ayrı bir merasim oluyordu. Az yol değil. İki günde giderdik İstanbul’a. Kocaman bir buz kutusu olurdu yanımızda, yolluk yiyeceklerimizi hazırlardık içine. Çocuklar 2 gün boyunca trenin isinden simsiyah olurlardı. Şimdiki gibi uçak nerede… Sonra bir bakardım ki Haydarpaşa’da abilerim, annem herkes bizi karşılamaya gelmiş. Çok güzel günlerdi.

Gaziantep’in o yıllardaki cemiyet hayatından bahseder misiniz?

Aileler daha çok birbirlerinin evinde toplanırlardı. Ara sıra tiyatro gelirdi, ona giderdik. Çok konser de olmazdı o yıllarda. Dışarıda yemek yeme kültürü fazla olmadığından yeni açılan mekanlar fazla yaşamaz, kapanırdı. 14 Mart Tıp Bayramı’nda balo düzenlenirdi. Bu balo bizim için bir heyecan olurdu, elbiseler diktirilirdi. Sanatçılar gelirdi. Bahar gelince İskenderun’a balık yemeye gidilirdi.

Gündüz ev hayatı nasıldı o yıllarda?

Gaziantep’e ilk geldiğim yıllarda kimseyi tanımıyordum. O zaman kadınların arkadaş ve akrabalar arasında yapılan kabulleri olurdu. Ben de eşimin annesi ile birlikte kabullere katılırdım. Çocuklar doğup büyüdükten sonra Altınokta Körler Derneği’nde çalıştım. Çok güzel kermesler yaptık. Çok severek çalıştım. Üyeler olarak da birbirimize çok bağlıydık.

Çocuklarınızdan bahseder misiniz?

Büyük kızım Zeynep, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunu. Gaziantep’te Gaziler Caddesi’nde eczanesi var. Dr. Ali Bingöl Yaşar ile evli. İki oğulları var. Küçük kızım Sabiha, Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezun. Eşi Levent Özmen. Bir kızları bir de oğulları var. Oğlum Abdülkadir ise Çapa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. İstanbul’da kulak burun boğaz doktoru. 2 kızı bir oğlu var. Çok şükür üç çocuğum da ailelerine bağlı evlatlar. Ben her şeyden önce insan olmayı, insanlığa faydalı olmayı, vatanını sevmeyi; Atatürk’ün bu vatan için yaptıklarını unutmamayı önemsiyorum.

Siz ilkokuldan sonra yatılı okudunuz? Çocuklarınızı yatılı okula gönderdiniz mi?

Biz birbirine tutkun bir aile olduk. Çocuklarımı ilkokuldan sonra dışarıya veremedim. Ben küçük yaşta aileden ayrılıp yatılı okulda okuduğum için çocuklarıma kıyıp da yabancı okullara yazdıramadım. Hem baba hem anne Robert’ten mezun olduğu için idare bizim çocuklara orada okuma imkanı veriyordu. Benim öğrenciliğim zamanında Anadolu’da iyi okullar yoktu. Biz iyi eğitim alabilmek için büyük şehirlere gitmeye mecburduk. Fakat ben biliyordum ki, yatılı okuyan çocuk, az da olsa aileden kopabiliyor.

Evliliğinizin kaçıncı yılı? Mutlu evliliğin sırrı nedir?

Evliliğimizin 52. yılı. Bu zamanda gençler her şey hemen olsun istiyorlar. Ama sabır lazım. Zaten hayat boyu sabretmek gerekiyor. Her şeyin dört dörtlük olmasını beklemekle olmaz. Evlilikte çok önemli olan diğer bir şey de, eşinizin ailesini saymanız. Kendi ailenize saygı duyulmasını istiyorsanız, eşinizin ailesine saygı duyacaksınız. Bu olmazsa olmaz. Zaten büyüklerimiz de, “Dört atanın dördü de haktır” derler.

Sizin için fotoğraf ne anlam ifade ediyor?

Ben özellikle albüm karıştırmıyorum. Çünkü ben eskiye çok özlem duyan birisiyim. İstiyorum ki; annem, yengelerim, amcalarım, halalarım hala sağ olsunlar. Her İstanbul’a  gidişimde halama koşar giderdim. Fotoğraflara baktığımda onların özlemini duyduğum için albümlere çok sık bakamıyorum.

İstanbul’a gittiğinizde kolejden arkadaşlarınızla mutlaka görüşür müsünüz?

Her ayın ilk çarşambası Robert Koleji’nin sosyal tesisi olan Bizim Tepe’de buluşuyoruz. İstanbul’da olduğum günlerde mutlaka ben de katılıyorum.

 

Eşimin akrabaları “sen sayılı gelinlerdensin” derlerdi hep. Gaziantep’e tam intibak ettiğimi söylerlerdi. Bana sorduklarında “Gaziantepliyim” derim. Akşehir çocukluğumda, İstanbul talebeliğimde kaldı. Annemin yemeklerini unuttum. Hep Gaziantep yemekleri pişiririm.

Sosyal Medyada Paylaş