Yükleniyor...

Kendim olmaktan hiç çekinmedim

28 Mayıs 2024

Bu ay kapak konuğumuz Pa’spoInt İyi Yaşam Merkezinin kurucularından Pınar Erdem. Kendini, “Özgür ruhlu, hayat enerjisi yüksek, cesur, fikirlerini ve haklarını ifade edebilen, kendi olmaktan çekinmeyen” ifadeleriyle tanımlayan Pınar Erdem ile ailesini, ilgi alanlarını, görev yaptığı STK’ları konuştuk. Dergimize konuk olan ve sorularımızı samimiyetle yanıtlayan Pınar Hanıma Cemiyet ekibi olarak teşekkür ediyoruz…

Sorunlar karşısında asla pes etmediğini ve her zaman çözüm odaklı olduğunu söyleyen Pınar Erdem, başarı anlayışını ise, ‘Gücü içimden almak ve kendi ayaklarım üzerinde durabilmek’ olarak tanımlıyor…

Sizi tanıyabilir miyiz?

1975 İstanbul doğumluyum. Böyle söylediğimde genelde şaşırır insanlar, İstanbul doğumlu Antepliyim. Annem ile babam üniversite yıllarında İstanbul’da tanışmışlar. Babam üniversite okurken erken iş hayatına atıldığı için evlendiklerinde İstanbul’da yaşamaya başlamışlar. Gaziantep’e geldiğimizde ben ilkokul 4. sınıf öğrencisiydim. Akyol ilkokulu ve Yüzüncü Yıl Ortaokulu’nun ardından 1992 yılında Gaziantep Lisesi’nden mezun oldum.

Üniversite sınavına hazırlanırken Fizik hocamdan çok etkilenerek üniversite hayatıma Ankara Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümünde başladım.

Ankara’nın soğuk, karlı ve puslu havası, üniversitenin eski taş binaları ve bölümden o sene sadece 4 mezun vermiş oldukları gerçeği ile yüzleşince de dönemin yarısında tekrar sınava girmeye karar verdim. Durumu annem ve babam ile paylaştım. Kararlarım konusunda her zaman destekçim olan ailem, ‘Antep’e gel, yeniden sınava hazırlan’ dediler ancak ben kimseye açıklama yapmak istemediğim için Ankara’da bir dershaneye yazıldım ve sonunda istediğim bölüm olan Çukurova Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü kazandım. 1999 yılında da mezun oldum.

Çalışma hayatınızdan bahseder misiniz?

Üniversiteden mezun olmama yarım dönem kalmıştı ki çok tesadüfi bir şekilde Amerikalı bir çift ile tanıştım. Robert ve Roni‘nin hayatımı bu kadar değiştirecek bir rol oynayacakları aklıma bile gelmemişti. Ben çat pat İngilizcem ile pratik yapma şansı yakaladım diye muhabbet etmeye çalışırken Robert, inşaat mühendisliğini bitirmek üzere olduğumu öğrenince, ‘Amerika merkezli mühendislik firmamız var, gelip bizde çalışmak ister misin’ teklifi ile geldi. Henüz diplomamı bile almadan önüme gelen bu fırsatı değerlendirmek istedim ve mezun olana kadar part-time çalışmaya başladım. Amerika’daki ofislerine destek vermek amaçlı kurulmuş bir firmaydı. 3-4 ay sonra işleyişi ve kullanılan programları daha iyi öğrenmem için Atlanta’da bulunan Rochester- Assoc.’nin merkez ofisinde bir süre çalışmamı istediler. İlk önce 6 ay diye başladığım Amerika maceram toplamda 2 yıl sürdü.

Adana’ya döndükten sonra Türkiye ofisinin proje müdürü olarak çalışmaya başladım. Çok keyif alarak çalıştığım, maddi ve manevi yönden beni oldukça tatmin eden bir işim vardı. Tabii hayat her zaman bu kadar şansı ve fırsatı önünüze altın tepside sunmuyor. Adana’ya döndükten birkaç ay sonra annem beyin kanaması geçirdi. O güne kadar aktif iş hayatı içinde olan diş hekimi, rol modelim annem maalesef bu süreçten bir tarafına felç inmiş olarak çıktı. Bu benim için hayatımın dönüm noktalarından birisidir. 24 yaşındaydım. Bir ayağı Amerika’da olan bir işin başındaydım, Adana’da özgür ruhuma uygun tek başıma bir hayat yaşıyorken işimden istifa ettim ve annemin bakımını sağlamak için Antep’e döndüm. Annemin rahatsızlığı döneminde en büyük destekçim her zaman babamdı. Bir gün bana, ‘Adana’daki evini ne zaman kapatacaksın, artık burada hayat kurma zamanı gelmedi mi?’ dediğinde bir aydınlanma yaşadım. Artık Antep’te bir düzen kurmak zorundaydım. Çünkü annemi bırakma ihtimalim yoktu.

GAZİANTEP MACERAM BAŞLADI

Adana’dan mimar bir arkadaşımın, ‘Antep’e geliyorum, bir iş var konuşalım’ demesi ile Gaziantep’teki iş hayatım başladı. Koleksiyon Mobilya Gaziantep’e şube açmak istiyordu ve kendilerine Antepli bir partner arıyorlardı. Çizgisini çok beğendiğim Koleksiyon ile görüşmelerimiz neticesinde babamdan aldığım maddi destek ile de mağazamı açtım. Gaziantep için o dönemde çok iddialı bir çizgimiz vardı. Modern mobilya adına hiçbir firma yokken, ahşap oymalı mobilyaların tercih edildiği zamanlarda iş yapmaya çalıştık.

Esas mesleğim olan inşaat mühendisliği içimde hep vardı. Üniversite yıllarından yakın arkadaşımla bir inşaat firması kurup müteahhitlik yapmaya başladık. Bir süre Koleksiyon Mobilya ve Ka-Er İnşaat olarak iş hayatıma devam ettikten sonra, Koleksiyon Mobilyayı devrederek inşaat tarafında aktif olarak çalışmaya başladım. Koleksiyon Mobilya satış yapabilme, müşteri memnuniyeti, iş yönetimi anlamında çok büyük bir okuldu. Orada aldığım eğitimleri ve deneyimlerimi inşaat ile birleştirip satış odaklı bir iş yapmak istiyordum. Hazır mutfak sektörünün parladığı dönemlerdi. Araştırmalarım sonucu Kale Hazır Mutfak bayiliğini aldım. Müteahhitlik ile beraber hazır mutfak bayiliğine de devam ettim.

Daha sonra girişimcilik ruhum, rutinleri ve düzeni sevmiyor olmalı ki, sağlıklı beslenmeye çokça kafa yoran ve araştıran, aktif spor yapan biri olarak Gaziantep’te bir ilk olan, eve teslim diyet yemekleri fikri ile yola çıkarak Pa’spoint İyi Yaşam Merkezini sevgili ortağım Ayşe ile kurduk. Pa’spoint bizim için çok kıymetli bir marka çünkü A’dan Z’ye her şeyi bizim tasarımımız ve emeğimiz. Her bir müşterinin bireysel ihtiyaçlarından yola çıkarak onlara destek olmak ve sağlıklı yaşamı kolaylaştırmak için çalışıyoruz. Diyet yemekleri ve spor alanında uzmanlaşmış olan Pa’spoint, müşterilerine sağlıklı ve dengeli beslenmeyle aktif bir yaşam tarzını bir araya getirme fırsatı sunuyor.

Sivil toplum kuruluşlarında aktif bir isimsiniz. Hangi STK’larda görev aldınız, neler yapıyorsunuz anlatır mısınız?

STK‘lar ile tanışmam üniversite yıllarıma dayanır. Rotary Kulüplerinin gençlerinden oluşan Seyhan Rotaract Kulübü ile başladı gönüllülük sevdam.

Gaziantep’te de 2007 yılından beri Rotary camiasının içindeyim. Yesemek Rotary Başkanlığı ve Rotary Bölge Guvernör Yardımcılığı yaptım. TOG Vakfı Gaziantep Sosyal Komite Kurucu üyesiyim. Bu dönem de GİKAD yönetim kurulundayım. İnşaat Mühendisleri Odasında iki dönem yönetim kurulu üyeliği yaptım. Her zaman şunu söylerim, tek başına yapamayacağınız birçok projeyi üyesi olduğunuz sivil toplum kuruluşu ile yapabilirsiniz. Birçok insan bizlerin toplumdaki gücünü ve faydasını maalesef deprem ile beraber fark etti. Deprem sürecinde kimin elinden ne gelirse, gece gündüz çalışarak sahaya indik. Dayanışmanın, birlik olmanın, uluslararası bir derneğe üye olmanın ne demek olduğunu o dönemde tecrübe ederek öğrendik. Sivil toplum kuruluşlarında geçirdiğim süre boyunca amacım insanların yaşamlarını iyileştirmek, daha yaşanır bir dünya için çaba harcamak olmuştur. Elimizdekini paylaşmak bizi büyütür, ruhumuzu güzelleştirir.

İşte, sosyal hayatta, toplumda olması gereken güçlü kadın profili nedir size göre?

Kendi kendine yetebilen, sosyo ekonomik özgürlüğü olan, ne istediğini bilen ve kendi olmaktan asla korkmayan kadın güçlü kadındır. Kendinden emindir, çalışkandır, pozitiftir, dürüst ve korkusuzdur. Şimdi bir de diğer taraftan bakalım, bize güçlü kadın diye sunulan imge nedir? Mesela kadın pilot, forklift kullanan kadın, otobüs kullanan kadın… Bunlar meslek, bunun cinsiyetle, güçle bir alakası olmamalı.

Aslında en başta söylediklerimin hepsi cinsiyet gözetmeksizin insanların hayata tutunma başarısı ama biz kadınlar bunları yaptığımızda güçlü kadınlar olmak zorunda kalıyoruz.  Ben güçlü kadın diye adlandırılmak istemiyorum, ben bu hayatta yaşamak için yapmam gereken ne ise bir insan olarak onu yapıyorum. Bunun cinsiyetle, kadın olmakla ya da ekstra güçlü olmak ile bir alakası olduğunu düşünmüyorum. Bütün mesele istemek, tutku ile bir işi yapmak, bize toplumun dayattığı kadın ve anne rollerinin dışına çıkabilmek. Farklı olmak, fark yaratmak istiyorsan önce kendin olmaya cesaret et.

Tutku, neyi çok istediğin değil, istediğin uğruna nelere katlandığınla ilgilidir. Hayal ettiğin şeylerin peşinden gitmekten korkma, cesur ol, genel geçer kalıpları boş ver, seni oldurmak istedikleri değil de sen ne istiyorsan o ol. Ben bu inançlar ile hep yol aldım, almaya da devam edeceğim. Bunun adı toplumda güçlü kadın ise evet ben güçlü bir kadınım.

Hayat mottonuz nedir?

‘Never give up‘, bileğimde dövmesi de var, dara düştüğümde hatırlamak için. Asla pes etme. Yoluna ne çıkarsa çıksın bir çözüm yolu vardır. Ben hep çözüme odaklanırım. Olmuyor, yapamadım, yapamıyorum kelimelerini pek sevmem. Olmazı oldurma çabam vardır hep. Yapılamaz deneni yapabilmeye duyduğum heyecan… Tabii bazen istediğin bir şeyin olmamasının harika bir şans olabileceğini de unutmamak lazım. Her engelin bir fırsat ve her başarısızlığın bir öğrenme deneyimi olduğunu kabul etmek gerekir. Fazlaca duyguları ile hareket eden biri olarak iç sesime çok güvenirim. Sezgilerim kuvvetlidir. Oldurmaya çalışırım, çabalarım. Bu sırada iç sesim der ki, ‘Boşa çabalıyorsun, bu işten ya da bu insandan bir hayır gelmez. Bırak gitsin.’ Doğru yerde bırakmayı öğrenmek biraz zamanımı aldı ama öğrendim. Çünkü vazgeçmek de bazen bir zaferdir.

Kendinizi tanımlamanızı istesek...

Özgür ruhum, hayat enerjim, kahkaham, cesaretim, fikirlerimi ve haklarımı açıkça ifade edebilmem. Kendim olmaktan hiç çekinmedim, hiç korkmadım. Biraz deliyimdir.

Başarıyı nasıl tanımlarsınız?

Başarı bana göre çok göreceli bir kavramdır. Benim başarı anlayışım, gücü içimden almak ve kendi ayaklarım üzerinde durabilmektir. Yaptığım işten keyif almak, süreç içerisinde başarısızlıklarımdan ders çıkarmak ve kendimi sürekli geliştirmeye yönelik çaba göstermektir. Başarı denildiğinde sadece profesyonel iş hayatındaki başarı aklımıza gelmesin. Mutlu, huzurlu bir aile ortamı kurmak ve vatana millete faydalı, Atamızın izinden yürüyen evlatlar yetiştirmek de başarıdır. Hayatta başarılı olmak arzularımıza uygun, kendi doğrularımız ve değerlerimiz ile özgürlüğümüzden ödün vermeyerek hareket edebilmektir. Bunun için de ne istediğimizi bilip, kendimizi iyi tanıyıp, planlarımızı bu doğrultuda yapmalıyız.

Eşinizle nasıl tanıştınız? Evlilik hikâyenizi bizimle paylaşır mısınız?

Koleksiyon Mobilyayı ilk açtığım zamanlarda ortak bir mimar arkadaşımız sayesinde tanıştık. Kendisi sonrasında nikah şahidimiz de oldu. Birbirimizle çok uyumlu olacağımızı düşünmüş, bunu bize hissettirmeden tanıştırdı. Fuat düzenli tenis oynar, ben de o aralar tenise yeni başlamıştım. Tenis hocası dışında tenis oynamak için partner bulmak oldukça zordu. Fuat da bu durumu fırsata çevirdi. Ben ne zaman ‘oynayalım mı?’ desem hiç geri çevirmedi. 6-7 ay flört dönemi geçirdik. Bir akşam yemeğe giderken arabada, ‘evlenelim mi?’ dedi, ufak bir şaşkınlıktan sonra ‘olur’ dedim. 2005 yılında evlendik, 19 yıl geçti dile kolay. Deli kadın sevmek cesur adam işidir. Delilik dediğimiz şey aslında kadının özgünlüğü, tutkuları, hayalleri ve duygularıdır. Fuat beni hep bu kendime özgü yanlarım ile çok sevdi. Bana ve hayatıma hep saygı gösterdi. Yaptığım ya da yapmak istediğim her şeyde her zaman bana güvendi, asla sınırlamadı ve hep yanımda durdu. Evliliğimizin en temel taşı birbirimizin özel hayatına gösterdiğimiz saygıdır. Ben de Fuat’ın özel alanına müdahale etmem, onun da kendine ayırdığı zamanları, hobileri vardır. Bu konularda birbirimizi sürekli destekleriz. Çünkü biliriz ki insan kendi iyi olursa etrafına iyilik, güzellik verebilir.

Çocuklarınızdan bahseder misiniz?

2007’de ilk kızım Irmak dünyaya geldi. Onu kucağıma aldığımda ben 32 yaşındaydım, Fuat 38 yaşındaydı. Çok erken yaşta çocuk sahibi olmamanın olgunluğu vardı galiba. Doğumda ve sonrasında bebeğimiz ile ilgili her şeyi ikimiz yaptık. Fuat bu süreçte benim en büyük destekçimdi ki hala da öyle.

Irmak her zaman ne istediğini bilen bir çocuktu

Irmak ilk göz ağrımız, sevgi dolu, empati yeteneği bulunduğumuz topluma göre çok üst seviyede, hayvan sever, ne istediğini bilen, sağlam karakterli bir genç ve benim en yakın arkadaşım. Irmak, anaokulunda merak sardığı yüzme sporu ile yoğun bir antrenman programını ilkokul ve ortaokul hayatı boyunca devam ettirdi. Sabah 5’te kalkılır, kahvaltısı yanına hazırlanır, çift antrenman için eşyaları hazırlanır, havuza bırakılır. Akşam okuldan çıkar, tekrar direkt havuza. Saçını kuru görmediğim dönemler geçirdik. Yıllarca her cumartesi gün boyu antrenman, keman kursu, drama kulüpleri ve Bilsem arasında gidip geldi. Emin olun bunların hiçbiri benim ya da babasının baskısı ile olmadı. O her zaman ne istediğini bilen bir çocuktu. Biz anne baba olarak hayatını kolaylaştırmak adına üstümüze düşen ne varsa onu yaptık. Fırsatlarını iyi değerlendirdi ve biz bu süreçlerde hep destekçisi olduk. Bu kadar antrenmana rağmen dersleri ve akademik başarısı ile ilgili hiç sıkıntı yaşamadık. LGS'de aldığı yüksek puan ile Koç Lisesini kazandı. Bu sene lisede 3. yılımız, yatılı olarak İstanbul'da kalıyor. Lise takımında yüzme sporuna devam ediyor. Keman ve yan flüt çalıyor, resim konusunda da oldukça başarılı.

Duru çok güçlü bir çocuk

Irmak’tan 5 buçuk sene sonra Duru dünyaya geldi. Duru evimizin en eğlenceli karakteri diyebilirim. Aynı zamanda kendine has bir çocuk. Kendi doğruları ve sınırları var. Sınır ihlalinden hiç hoşlanmaz. İnanmadığı hiçbir şeyi yaptıramazsınız. Kendi tarzı var ve dışına çıkmaz. 5. sınıfta okuyor. Maalesef ilkokulun en önemli senelerini pandemi ve arkasından deprem ile geçirdi. Buna rağmen çok güçlü bir çocuk, olaylar karşısında hep soğukkanlıdır ve çabuk adapte olur. Bizim iki tane de kedimiz var Aşk ve Vanilya. Özellikle pandemi sürecinde Duru’nun en büyük desteği Vanilya idi. Evde tek başına online derslere girerken Vanilya onun en yakın arkadaşı oldu. Aralarındaki bağ evdeki diğer fertlere göre çok başkadır.

Duru bu aralar tekvando ile uğraşıyor. İlkokulda uzun süre piyano çaldı, 2 yıldır da gitar eğitimi alıyor, resme de oldukça yetenekli. Resim dersi alırken hocası ile odasının duvarlarını yeniden tasarladılar ve resim çizip boyadılar. Atık malzemelerden tasarım yapmaya bayılır. Oldukça yaratıcıdır, silikon tabancası en çok kullandığı materyaldir. Evimizin küçüğü ama bir o kadar da akıllısıdır. Kurduğu cümlelere, yaptığı yorumlara bazen biz bile inanamayız. Gününü planlama, hayatını organize etme konusunda benden bile iyi olduğunu söyleyebilirim. Benim küçük arkadaşım, hayattaki en güzel renk.

Çocukları yetiştirirken hangi hususlara dikkat edersiniz?

Kuralları olan bir anneyim ama baskıcı değilim. Yaşlarına göre olması gereken sınırları vardır, bunu bilirler. Sorumluluk sahibi olmaları benim için çok önemli. Her zaman yanlarında anne ya da babaları olmayacak, bu yüzden kendi işlerini kendileri çözmeyi öğrenmeleri gerekir. Ödevlerini asla kontrol etmem, ödevin benim değil onların sorumluluğu olduğunu küçük yaşta öğrendiler. Arada küçük kızıma, ‘ödevler bitti mi?’ diye sorduğumda, ‘anne ben hallettim’ cevabını alıyorum ki bu da beni mutlu ediyor. Meraklarını her zaman desteklerim, onları geliştirecek, kendilerini ve yeteneklerini keşfedebilecekleri her ortamı sağlamaya çalışırım.

Büyüklere saygı duymak ve ne olursa olsun yalan söylememek ailemizin en önemli kuralıdır. Çocuklarımla her şeyi konuşurum ki onlar da benimle konuşabilsinler. Onların iyi arkadaşlarıyımdır ama yeri geldiğinde anneleri olduğumu asla unutmazlar. Kendi yollarını bulmaları için her zaman destekçileri olduğumuzu bilirler. Bu yolda kaybolabilirler, düşebilirler, başarısız olabilirler, biz anne ve baba olarak her durumda yanlarındayız.

Ailenizle beraber neler yapmaktan keyif alırsınız?

Ailece en keyif aldığımız aktivitelerden biri seyahat etmek. Yeni yerler keşfetmek, farklı kültürleri deneyimlemek bize mutluluk ve heyecan verir.

Yola çıkmadan önce ziyaret edeceğimiz yerleri ve denememiz gereken farklı lezzetleri planlamak Fuat’ın işidir. Biz sadece yolculuğun keyfini ve anın tadını çıkarırız. Yurt içinde araba ile seyahat etmeyi uçak seyahatinden daha çok tercih ederiz. Seyahat sırasında birbirimize destek olmanın, birlikte zaman geçirmenin aile bağlarımızı güçlendirdiğine inanıyorum. Bir de pazar sabah kahvaltılarımız bizim için çok kıymetlidir. Hafta içi beraber kahvaltı yapma fırsatımız olmadığından pazar sabahları uzun, haftanın kritiğini yaptığımız, bol sohbetli kahvaltılarımız olur. Kısacası Erdem ailesi olarak biz, birbirimizle olan her andan keyif alırız. Çekirdek aile olarak her zaman birbirimize yeteriz.

Keyif alanlarınız nelerdir?

Hobiler insanların gizli arka bahçeleridir. Kendi kendilerine zaman ayırdıkları, rahatladıkları, yaşam kalitelerini arttıran aktivitelerdir. Beni tanıyanlar bilir, düzenli spor yaparım. En büyük hobim ve hayat motivasyonum spordur. Kendi gücümü keşfedebildiğim, kendimle yarıştığım, bir öncekinden daha iyisini yapmaya çalıştığım bana özel alanımdır. Ben olduğumu hissettiğim ve en çok keyif aldığım diğer aktivite ise dans etmek. 13-14 senedir Latin dansları yapıyorum. Dans etmek, müziğin ritmine kendimi bırakmak bir çeşit özgürleşme şekli bence. İnsan keyif aldığı aktivite için vakit ayırmakta zorlanmaz. Genelde sabah erken spor yapmayı tercih ederim, gün başlamadan enerjimi almış, kafamı boşaltmış olurum. Bunun için de uykumdan ödün veririm. Haftada bir akşam da dans etmeye çalışırım. Emin olun dans ve spor sonrası kendimi zinde, yenilenmiş ve tahammül gücü o kadar artmış hissediyorum ki bu da etrafıma pozitif enerji olarak yansıyor.

Dinlenme anlayışınız nedir?

Galiba dinlenmeyi pek sevmiyorum. Fiziksel değil de beyin olarak dinlenme ihtiyacı duyuyorum genelde. Tek başıma araba yolculuğu yapmak benim için en güzel dinlenme şeklidir. Saatlerce araba kullanabilirim. Bir de mavilikleri severim, uzun uzun denize ya da gökyüzüne bakmayı. Yine yalnız olacağım tabii ki.

Çalışma hayatınız, özel hayatınız ve sosyal hayatınız arasındaki dengeyi nasıl koruyorsunuz?

Benim gibi kontrolcü birisi için çok kolay olduğu söylenemez. Hafta başından bütün haftayı organize ederim. Randevularımı, toplantılarımı düzenlerim. Çocuklarım benim kırmızı çizgimdir. Onları ve ihtiyaçlarını her şeyin üstünde tutarım. Bundan ötürü özellikle akşam toplantılarını tercih etmemeye çalışsam da haftada en az 1-2 akşam dışarıda olmam gerekiyor. Eşim bu konuda sonsuz destekçimdir, çocuklar da temposu yüksek anne ile büyümeye alışıyorlar. Bazen elimde olmayan sebeplerle onlara verdiğim sözleri tutamasam da telafi edeceğimi bilirler. Kendime ait bir işim olduğu için hayatımı düzenlemek mesaili çalışan arkadaşlara göre hem daha kolay hem de daha zor. Çünkü bizde mesai bitmiyor. Güne erken başlar, sporumu yapar, işime geçerim. Okul çıkışında evde olmaya, kızımı karşılamaya özen gösteririm.

Özel hayatımda kendi rutinlerimi kolay kolay bozmam. Spor ve dans bunların başında gelir. Ruhumu dinlendirdiğim, arındığım ve yeniden canlandığım kendimle kaldığım en özel anlardır çünkü. Birden fazla sivil toplum kuruluşu içerisinde çeşitli görevlerimden dolayı programlı ve düzenli olmak zorundayım. Zaman zaman üst üste gelen, birbirine karışan organizasyonlar da olmuyor değil. Yılların tecrübesi ile kriz yönetmek benim işim, bir şekilde hepsine yetişiyorum.

Seyahat etmeyi sever misiniz?

Evet, çok severim. Daha önce de bahsettiğim gibi ailece seyahat bizim en çok keyif aldığımız aktivitelerden. Yurt içinde Kapadokya en çok etkilendiğim rotalardandır. Defalarca gitmiş olmamıza rağmen hala büyülü ve mistik bir havası olduğuna inanıyorum. Güneşin doğuşu ve batışında apayrı renklere bürünen vadileri izlemek her zaman huzur verir. Kızlarımız da bizim gibi Kapadokya aşığı, her kış mutlaka bıkmadan, usanmadan gitmeye çalışırız.

Yurt dışında Paris benim için çok özel bir yere sahiptir. Fuat ile balayımız için gittiğimizde çok romantik bir tatil geçirmiştik. Kızlar büyüyünce ailece tekrar gitme fırsatı bulduk. Fuat ile beraber gezdiğimiz mekanları, müzeleri bu sefer kızlarımız ile gezdik. Aynı yerlerde fotoğraflar çektirdik. Bize çok güzel anılar bırakan bir tatil oldu.

AİLECE SEYAHAT ETMEYİ SEVERİZ

Tur ile seyahat etmeyi sevmeyiz. Birilerine bağımlı olmak fikri bende stres yükünü arttıran bir durum. Seyahat ettiğimiz yerde herkesin bildiği standart yerleri tabii ki gezip görelim ancak kimsenin bilmediği, daha yerel kültürleri anlamayı, görmeyi de tercih ederiz. Bu konuda Fuat inanılmaz bir tur rehberidir. Rotamız belli olunca planlamayı Fuat yapar. Kıyıda köşede kalmış çok farklı, sadece yerel halkın bildiği rotaları bulur. Yerel lezzetleri yiyebileceğimiz restoranları ayarlar. Sonuç olarak biz ailece seyahat etmeyi, gezmeyi, bilmediğimiz sokaklarda kaybolup keşifler yapmayı çok severiz.

Aile olarak yapılan tatillerin yanı sıra kız kardeşlerim dediğim arkadaş grubum ile kız kıza seyahat etmeyi de seviyorum. Bebekliklerinden beri çocuklarımızın da arkadaş olduğu bir kız arkadaş grubum var. Pandemi öncesine kadar her yıl bir yurt dışı, en az bir yurt içi kaçışımız oluyordu. Pandemi, deprem derken hızımız biraz kesilse de yeniden toparlanmaya başladık. Grup içinde her birimizin ayrı özellikleri var ve beraber şahane bir ekip oluyoruz. Yeme içmeyi çok seven bir arkadaşımız var, o nereye derse orada yeriz. Sanat, müzeler uzmanı olmuş bir başka arkadaşım bu tarz rotaları oluşturur. Navigasyon işi bendedir. Keyifli bir ekibiz, iş, ev ve çocuklardan oluşan hayat yükümüzü üstümüzden atıp yenileniyoruz. Herkese kız kıza tatili şiddetle tavsiye ediyorum.

Tatil anlayışınız nedir?

Dinlendirici mi?

Duruma göre değişir. Yoğun bir dönemin ardından dinlenmeyi tercih ederim.  Lakin genel olarak bütün gün şezlongda yatmak ya da kış tatili ise SPA’da zaman geçirmek çok bana uygun bir tatil anlayışı değil. Sakinlik, dinginlik olsun ama ben yine de sabah kalkar, açık havada yürüyüşümü yaparım. Durmak çok da bana iyi gelen bir şey değil.

Çocuklarla beraber her türlü aksiyonlu aktiviteleri yaparım. Bazen cesaret etmeye çekindikleri yerde yanlarında olunca sizden güç alıyorlar. Küçük kızım Duru bu sene kar tatilinde snowboard yapmak istedi. Her türlü sporu deneyen, seven ben şimdiye kadar kayak yapmaktan hiç keyif alamamıştım. Duru’yu teşvik etmek için beraber snowboard dersi aldık. Anne kız beraber dağın zirvesinden aşağıya snowboard yaparak indik. Harika bir duyguymuş. Müthiş bir adrenalin. Bunu Duru ile beraber yaşamak ve hissetmek muhteşemdi.

Modayla aranız nasıl?

Ünlü moda ikonu İris Apfel’in bir röportajında, ‘Sadece kendinizi memnun etmek için giyinin, içinizdeki ilham perinizi dinleyin ve giydiğiniz şey ben buradayım desin‘ cümlesini okuduğumda, ‘işte beni tanımlıyor’ dedim. Moda diye içinde kendimi iyi hissetmediğim şeyleri giymem. Siyah favori rengimdir. Kendimi siyah kadınıyım diye tanımlarım. Genelde daha maskülen bir tarzım olsa da içinde dişilik barındıran şekilde giyinmeyi severim. Beni tanıyanlar bir kıyafet gördüklerinde, ‘Pınar bu tam senlik’ derler. Bu da kendime has, oturmuş bir stilim olduğunu gösteriyor. Ben kendi giyim tarzımı seviyorum, önemli olan da bu.

İlgilendiğiniz sporlardan bahseder misiniz?

Bu soru bana özel sorulmuş gibi. Beni tanıyan, sosyal medyada takip eden herkes bilir ki sporun hayatımda çok önemli bir yeri var. ‘Spor yapmayı sevmiyorum’ diyen insanları anlayamıyorum. Herkesin kendi bedenine ve yaşam tarzına uygun bir spor mutlaka vardır. Ben rutin sporları çok sevmiyorum. Kendimi zorlamayı ve gücümü gösterebildiğim spordan daha keyif alıyorum. Kadınların, özellikle 40 yaş sonrası hayatlarına mutlaka sporu sokmaları gerekiyor. Step ve aerobiğin popüler olduğu üniversite yıllarımda step yaptım. Sonra salonda fitness antrenmanlarıyla devam ettim. Amerika maceram sırasında araba ile gelip giderken önünden geçtiğim kürek kulübüne girip, ‘ben kürek çekmeyi öğrenmek istiyorum’ diye başlayan maceramda Lake Lanier Rowing Clup takımına girmeyi başardım, birçok yarışa katılıp derece aldım. En önemlisi de olimpiyatlarda kürek çekmiş Hollandalı bir sporcu ile beraber kürek çekmekti.

KENDİMİ ZORLAYABİLDİĞİM SPOR ÇEŞİTLERİ TERCİHİM

Koşmak farklı huzur veren bir spor benim için. Uzun süre maratonlarda koştum. İstanbul maratonu, Runtalya bunlardan birkaçı. Bu koşularda genelde yardımseverlik kampanyası açarak farklı derneklere destek sağladım. TEV, TOG ve en son Spina Bfidal’lı çocuklara akülü tekerlekli sandalye için Rotary’nin yardımseverlik koşusunda koştum ve bağış topladım. ‘Bir de dağ koşusu deneyelim’ diyen çılgın bir arkadaşım ile Likya’da ilk dağ koşusu yani ultra trail ‘i 37 km koşarak tamamladım. Dağ koşuları, limitlerinizi sonuna kadar kullandığınız, ‘bittim’ dediğiniz yerde yeniden başladığınız, işin sonunda başardım hazzını iliklerinize kadar hissettiğiniz bir yarıştır.

‘Ironman yapalım mı?’ dedi bir arkadaşım. Ironman dünyanın en zorlu dayanıklılık yarışmalarından biridir. Bu yarışmada aynı sporcu yüzme, koşma ve bisikleti arka arkaya yaparak kendi limitlerini zorlar. Biz bu yarışmaya grup olarak katıldık, ben koşu kısmında vardım. Bizimki bayrak yarışı gibi kendi branşını bitiren diğerine devrediyordu. Ironman yarışları katılan sporcular için sadece bir yarış değil aynı zamanda sınırlarını zorlama, kendilerini aşma ve mücadele etme fırsatı sunar. Bu sporcular ile aynı platformda olmak ilham ve gurur vericiydi. Grup halinde olsak bile güzel derece ile parkuru tamamladık. Heyecanlı bir deneyimdi. Haftada 3 gün salonda ağırlık ve fitness antrenmanı yapıyorum. Diğer günler yoga yapıyorum. Yoga denince herkes meditasyon algılıyor ama ben daha çok hatha yoga yapıyorum. Burada da kuvvete ve güce dayalı bir antrenman var ve her ders kendini daha da zorladığın, daha da ileriye taşıdığın bir çeşit yoga şekli. Kick boks yaptım uzun süre, bayağı da iddialıyım. Anlaşıldığı üzere kendimi zorlayabildiğim, gücümü kullanabildiğim ve sonucunu alabildiğim spor çeşitleri tercihim. Spor aynı zamanda virüs gibi.  Vücuda girince, o akıma kapılınca yapmadığınız gün mutsuz, depresif, agresif oluyorsunuz. Ömrüm boyunca, sağlığım elverdiği sürece spor yapabilmek en büyük hayalim.

Sosyal Medyada Paylaş
GÜLŞAH SERT