Yükleniyor...

Tam 100 yıl önce bugün! Yüz yıl önce tam da bugün! İki mücadeleci kimlik: hem büyük bir askeri deha, hem vizyoner bir devlet adamı

20 Kasım 2023

Yıllar süren büyük bir mücadelenin, inanmışlığın ve kararlılığın sonucudur Cumhuriyetimizin ilanı. 28 Ekim 1923’te çınlayan “Efendiler! Yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz.” cümlesinin etkisini her yıl yaşar, her 29 Ekim’deyse gurur, minnettarlık ve heyecan içinde kutlarız bu yıldönümünü. Bu kez 100. yıldayız! Her yıl yaşadığımız duygulara ilave olarak, umutla ve dört bir yanımızdaki yangınlara rağmen dimdik ve coşkuyla kutluyoruz 100. yılımızı.

Cumhuriyetimizin ilan edildiği 29 Ekim 1923 günü, Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesinin ve modernleşme sürecinin önemli dönüm noktasıdır. Türk milletinin cesareti ve Atatürk'ün akıl dolu önderliği ile anılan Kurtuluş Savaşımız bu tarihi anla taçlandığı için bambaşka gurur ve anlam taşıyor dimağlarımızda.

57 yıllık kısa ömrüne iki temel mücadeleyi, iki çetin savaşı sığdıran Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, 16 Mayıs 1919'da İstanbul'dan Bandırma vapuruna binerek başlattığı süreci 9 Eylül 1922'de İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşu ile tamamlar. Mavi ve deniz gözlü Mustafa’nın, Marmara Denizinden yola çıkıp Karadeniz’de başlattığı “Millî Mücadele” derin bakışlı gözleri gibi masmavi Ege Denizi sularında son bulur. Tarihte eşine az rastlanır bir direnişin somut kanıtı olan bu dönemde zorlu koşullara rağmen Türk milleti, esaret altında yaşamayı asla kabul etmeyeceğini gösterir.

Türk milletinin bağımsızlık için gösterdiği mücadele tarihin ender rastlanacak destanları arasında yerini alır. Fakat asıl mücadele şimdi başlar. Gazi Mustafa Kemal’in liderliğindeki aydınlanma ve modernleşme hareketlerini kapsayan bu süreç O’nun vizyoner liderliği sayesinde Türkiye'nin çağdaş bir ulus olma yolunda hızla adımlar atmasını sağlar. Atatürk'ün öncülüğünde gerçekleştirilen devrimler ve yenilikler, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini güçlendirir ve çağdaş demokrasiye doğru dönüşümü yaşatır halkına.

29 Ekim 1923 Pazartesi günü II. Mecliste Cumhuriyet’in ilanıyla başlayıp, o masmavi deniz gözlerini bir daha açmamak üzere kapattığı 10 Kasım 1938’e dek devam eden bu mücadele büyük bir kararlılık gerektirir. Bu süreçte gerçekleştirilen reformlar, Türkiye’yi aydınlık yarınlara taşımış ülkemizi uluslararası saygın konumuna yükseltmiştir. Atatürk bu süreçte ömrünü adeta Türk milletine armağan etmiştir.

Eğitimde yapılan devrimler, kadın haklarına verilen önem, sanayi ve tarım sektöründeki gelişmeler, hukuk sisteminin modernleştirilmesi gibi birçok alanda atılan adımlar, Türkiye'nin çağdaş bir ülke haline gelmesine katkı sağlar niteliktedir.

Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen eğitim reformları, Türk gençliğine modern bilgi ve değerleri aktarmayı hedefler. Atatürk'ün "Öğretmenler! Yeni nesli, yani Cumhuriyetin çocuklarını, sizler yetiştireceksiniz. Onlara, bilim ve irfanın ışığını gösteriniz." sözüyle eğitimin gençleri ulusun geleceğine hazırlamakta ne kadar önemli bir role sahip olduğunu da bizlere göstermiştir ve Cumhuriyetin temel değerlerine bağlı, araştıran, sorgulayan ve özgüveni olan bireyler yetiştirerek Cumhuriyetin geleceğini şekillendirmek ancak böyle mümkündür.

Millî Mücadele, Cumhuriyetin ilanı ve ardından hızla gelen yenileşme süreci… İşgal altında savaş yorgunu Türk Milleti onun liderliği ile şahlanıp Kurtuluş Savaşını kazanmasaydı, büyük aydınlanma mücadelesi hayata geçirilemezdi elbette. Ancak Kurtuluş Savaşı sonrası onun ilkeleriyle ortaya koyduğu vizyon ile kapsamlı reformlar yapılamasaydı biz bugünkü bağımsız Türk Devleti olamazdık! Atatürk’ü diğer liderlerden ayıran ve tüm dünyanın gıpta ettiği en büyük özelliği işte tam da buydu. Hem Türk halkı ile kenetlenerek işgal altındaki vatanı esaretten kurtaran büyük bir “Askeri Deha” hem de genç Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaşlaşma hamlelerini hızla hayata geçiren vizyoner bir “Devlet Adamı”! Hem kudretli komutan hem büyük devlet adamı!

Devletlerin ömürleri dikkate alındığında, bugün 100. yaşını kutladığımız Cumhuriyetimiz aslında oldukça genç. Büyük önderimiz “En büyük eserim!” diye nitelendirdiği Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar yaşamasını kendinden sonraki nesillere görev olarak atadı. Bu noktada bu önemli emaneti koruyup yüceltmek Türk Milletinin her ferdinin tartışmasız en önemli görevi. Bu görev hepimize nefes olsun. Yaşasın Cumhuriyet!

 

Sosyal Medyada Paylaş
GÜLŞAH SERT