- Şehitkamil / Gaziantep
- +90 (342) 232 80 81
- info@cemiyet.com.tr
Marmara Denizi’nden gelen müsilaj görüntüleri sonrasında aklıma gelmişti Orhan Veli’nin bu dizeleri. Şair ne der şimdi olsa? Âşık olmak da yetmiyordu artık denizleri bildiğimiz gibi görmeye…
Marmara Denizi’nden gelen müsilaj görüntüleri sonrasında aklıma gelmişti Orhan Veli’nin bu dizeleri. Şair ne der şimdi olsa? Âşık olmak da yetmiyordu artık denizleri bildiğimiz gibi görmeye…
Dr. Öğr. Üyesi H. İbrahim ÖZTÜRK SANKO Üniversitesi Hastanesi Psikiyatri Uzmanı SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı
İnsanlığın birçok kez iklim değişiklikleriyle karşı karşıya kaldığı bilinmektedir. Sanayi Devrimi sonrası ise bu değişimler, insan kaynaklı olarak değerlendirilmekte. 2000’lerin başlarında duymaya başladığımız küresel ısınmayı artık duymakla kalmıyor, etkilerini her geçen gün daha da hissediyoruz. Rekor kıran sıcaklıklar, kuruyan göller, söndürülemeyen yangınlar, değişen deniz ekolojisi, canlar alan sel baskınları, fırtınalar ülke ve dünya gündeminden düşmüyor. Peki, gezegenimizde bunlar olurken yeterli önlemler alınıyor mu? Küresel çapta gerekli adımlar atılıyor mu? Kişisel görüşüm ‘hayır’ ancak bu, bu yazının konusu değil elbette.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), sağlığı sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik hali olarak tanımlar. Tanım bazı yönleriyle tartışmaya açık olsa da insanı, fiziksel, psikolojik ve sosyal çevresiyle bir bütün olarak ele alması önemlidir. Küresel iklim krizi hem bedenen hem ruhen hem de sosyal yönden karşılıklı etkileşimlerle kayıplara neden olmakta ve yıkıcı etkilerinin katlanarak artacağı ön görülmektedir. Kutsal kitaplarda, mitolojik öykülerde ve tarih kayıtlarında geçen kuraklık, kıtlık-bolluk yılları, salgın hastalıklar, toplum refahı ve savaş-barış arasındaki nedensel süreçlerin yeniden işlediğini görmek mümkün.
Birçok aracı faktörün bulunması, iklim değişikliklerinin insan ruh sağlığı üzerine olan etkilerini doğrudan incelemeyi zorlaştırsa da literatürde iklim değişikliklerinin, insan ruh sağlığını direk veya dolaylı yoldan olumsuz etkilediğine işaret eden bir dizi çalışma bulunmaktadır.
Bu alandaki çalışmalar, iklim değişikliklerinin ruh sağlığı üzerindeki sonuçlarını ılımlı düzeyde stres belirtilerinden kaygı bozuklukları, depresyon, intihar düşünceleri, travma sonrası stres bozukluğu ve uyku bozukluklarına kadar uzanan bir dizi psikiyatrik hastalıkla ilişkilendirmiştir.
İklim kriziyle artış gösteren seller, yangınlar, fırtınalar, toprak kayması gibi doğal afetlerle karşılaşan travma mağdurlarında akut stres bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu gelişebilmektedir. Travma sonrası stres bozukluğu önemli derecede yeti yitimine neden olan ve kronikleşebilen psikiyatrik bir bozukluk olup beraberinde depresyon, kaygı bozukluğu, madde kullanımı ve şiddet davranışı gibi bir dizi psikiyatrik sorunla da ilişkilidir. Elbette doğal afetler sadece karşılaşanları değil ekranları başında takip eden duyarlı insanları da etkilemektedir. Yakın zamanda ülkemizde yaşanan yangın ve seller sonrasında keder, öfke, kaygı, uykusuzluk, iştah sorunları ve geleceğe dair umutsuzluk düşünceleri gibi psikiyatrik yakınmalarla poliklinik başvurularına şahit olmaktayız. Bu bağlamda eko-anksiyete kavramına da değinmek yerinde olacaktır. En basit tanımıyla eko-anksiyeteyi, iklim değişikliğinin etkileri sonucunda kişinin kendisi, ailesi, çevresi ve gelecek nesiller için duyduğu yoğun endişe, çaresiz hissetme ve geleceğe dair umutsuzluk düşünceleri olarak tanımlayabiliriz.
Travmatik doğa olayları dışında iklim ve hava koşullarının insan duygu durumunu ve davranışlarını etkilediği de bilinmektedir. İyi bilinen mevsimsellik gösteren ruhsal hastalıkların dışında hava sıcaklıklarının artışıyla şiddet ve intihar davranışlarının arttığını düşündüren çalışmalar da mevcuttur.
Küresel iklim krizi, dolaylı yollardan da insan ruh sağlığını ciddi düzeyde etkileyebilmektedir. Kuraklık ve diğer afetlerin yol açtığı doğal kaynakların azalması, salgın hastalıkların artması, gıda kaynaklarının kısıtlanması, alt yapıların zarar görmesi ve beraberinde getirdiği sosyoekonomik zorlantılar neredeyse tüm psikiyatrik bozukluklar için önemli risk oluşturmaktadır.
Sonuç olarak küresel iklim krizi, ruh sağlığının sosyal, ekonomik ve çevresel belirleyicilerini direk ya da dolaylı yollardan olumsuz şekilde etkilemekte ve en ciddi sonuçları ise dezavantajlı gruplar tarafından hissedilmektedir.
Temel öğretileri doğaya saygı ve doğayla barışık yaşam olan Kızılderililerinin Duwarmish kabilesi Reisi Seattle’ın, 1854 yılında Amerika Devlet Başkanı Franklin Pierce'e yazdığı mektuptan bir bölümü alıntılayarak yazımı tamamlamak isterim.